Hayat,Paylaştıkça Çoğalır...

7 Şubat 2020 Cuma

21 gün bekleyiş...

21 sayısının hayatımda bir anlamı olduğuna inanıyorum.

Ben ilk ameliyatımı 21 Temmuz da oldum.
21 Temmuz da dünyaya geldim.
Osteosarcom ameliyatımdan, 21 sene sonrasında bacağımı kaybettim.
Bacağımın kesileceği zamanı, 21 gün boyunca bekledim...

Hepsi mi tesadüf ? Nedir bu 21 in anlamı? Neden hep 21 var hayatımda? Ben durup dururken anlam yüklüyor olamam, değil mi?

21 Temmuz 1983 , dünyaya gözlerimi açtığım tarih. (Vay be,  36 sene olmuş. Yolun yarısı bitmiş :) ) Aradan geçen 15 sene sonrasında kemik kanseri (osteosarkom) tanısı konulması, 4kg tümörün çıkartılacağının kesinleşmesi ve ameliyat tarihinin 21 Temmuz 1998 (doğum günümde ameliyat olmamla ilgili yazıyı okumak için tıklayın ) olarak verilmesi . Yine aradan geçen 21 sene sonrasında bacağımın kesilme kararının verilmesi ve kesileceği operasyonu, 21 gün boyunca evimde bekleyişim...

Çok zor senelerdi, kanserden sonraki hayatım. Geçirdiğim operasyonlar, kemoterapi tedavisi, enfeksiyon tedavileri, fizik tedaviler, böbreğimin yarısını kaybetmiş olmam, protez kemikle yaşadığım zor dönemler, okul hayatında çektiğim sıkıntılar, iş hayatında karşılaştığım sorunlar...Bunca zor senelerden sonra bacağımı kaybetmiş olmak...

Artık protez kemik hayatımı çok fazla zorlaştırıyordu. Bitmek bilmeyen protez revize operasyonları yaşıyordum. Her ameliyat beni bir tık daha geriye götürüyordu. Mevcutta bulunan kemiğim tamamen zarar görünce, bu kemiğide kaybetmemek adına protez kemiğin çıkarılması gerekiyordu. Artık ameliyatları bitirmek istiyordum. Yapılacak başka bir çare kalmamıştı. Hiç yürüyemez hale gelmiştim. Protez kemiğin sapı , var olan kemiğimi kırmıştı. Karar kesindi .Protez, bacağımın içerisinden çıkarılacak, bacak ampute edilecekti. 4 Aralık 2019 tarihi itibari ile yürüyememeye başlamıştım. Ameliyat günü 26 Aralık olarak belirlenmişti. Tam 21 gün boyunca bacağımın kesileceği günü bekledim...

Yaşadıklarıma inanamıyordum. İlk öğrendiğimde 4 gün boyunca kimseyle konuşamadım. Sesim çıkmıyordu. Kabul edemiyordum. Yıllardır kurtulması için süre gelen bir mücadele, çektiğim acılar vardı. Günün neredeyse 24 saati boyunca elim bacağımın üstündeydi. Hep dokunuyor, seviyor, bakıyor ve onunla konuşuyordum. Ayak bileğimden başlayan dikiş izlerim vardı. Bu izler 21 sene demekti. Çektiğim ızdırap, acı, hüzün bu dikişlerde saklıydı. Çok uzun bir yoldu dikiş çizgisi. Ayak parmaklarımı seviyordum. Artık onları bir daha göremeyecek, onlara bir daha dokunamayacak, onları hissedemeyecektim. Parmaklarımı her dakika oynatıyordum. Bacağımın üzerinde ki kılları okşuyordum. Bir insan ayağı ile konuşur mu? Ben konuştum...Hem de 21 gün boyunca ağlayarak konuştum. Gitsin istemiyordum ama kalması da bana çok zarar vermişti, veriyordu. O kocaman bacakta bir hayat vardı. Her duşa girdiğimde sol bacağımı daha çok yıkadım. Bol bol kese yaptım. Zihnimce tertemiz yolcu etmek istiyordum onu. Ne kadar tuhaftı insanın hayatta olduğu halde bir parçasını toprağa verecek olması. 21 gün sonrasında olmayacağını bile bile , ne garipti sol bacağını izlemek, ona dokunmak, onu hissetmek. Gecem gündüzüme , gündüzüm geceme karışmıştı. Bir gün bununda başıma geleceğini düşünmezdim. Kim böyle bir duyguyla yaşar ki zaten? Zaman geçmek bilmiyordu. Her gün geriye doğru sayıyordum. 20 gün, 19 gün, 18 gün...Sol bacağımla geçirdiğim son günlerdi. Hiç kolay olmadı, hem de hiç... Bazen, '' keşke birden kesilseydi'' dedim. Bekleyiş çok daha zordu. Her şeyi bilmek, acı veriyordu. Göz yaşım arttıkça artıyor, durmak bilmiyordu. Bu 21 günde belki de 21 sene yaşlanmıştım. Evden hiç dışarı çıkmadım. Kemiğime zarar vermemek için hep köşe yastığı gibi oturuyordum. Kendimi duygu anlamında hiç kasmadım. Ağlayacaksam ağladım, güleceksem güldüm. Sol bacağıma teşekkür ettim. Beni 21 sene zorluklara rağmen taşımıştı. Gezmeme, eğlenmeme, hayatı yaşamama sebep olmuştu. Bazen kendimi toparlıyor, güç buluyordum fakat sonrasında tekrar devriliyordum. Zormuş... İnsan kolay kolay uzvundan ayrılamıyormuş. Hayatım boyunca unutmayacağım ve her hatırladığımda gözlerimin dolduğu 21 gün geçirdim... Ben sol bacağımın gideceği günü 21 gün boyunca bekledim...

Ameliyat günü geldiğinde %100 kabul ederek ameliyata girdiğimi söyleyemem. Kim bunu kabullendim dese de inanmam. Kabullenemiyormuşsun...Sadece daha iyi olacağı düşüncesi ile kendini teselli ediyor, sözde kabullendim diyorsun. Bu kelimeyi tekrarlıyorsun kı bilinç altına yerleşsin...

Ben sona ana kadar göz yaşı döktüm. Son ana kadar parmaklarımla konuştum. Son ana kadar sol bacağıma dokundum , onu sevdim. Son ana kadar rüyada olduğumu sandım, uyanmak istedim. Ben son ana kadar vedalaşmakta zorlandım...

instagram : @erdincyumusak
facebook :   Erdinç Yumuşak

2 Şubat 2020 Pazar

Gölgemle tanıştım...

Artık günlerce süren, korku dolu bekleyiş sona ermişti. Ameliyat bitmişti. Hastahane sürecini atlatıp evime kavuşmuştum. Bundan sonra yeni hayatıma adapte olmalıydım...

Fantom ağrılarım tam gaz devam ediyordu. Ürkütücü duygusu üzerimden hala gitmemişti. Olmayan bir uzvunuzun ağrısı ve onu sonuna kadar hissetmeniz gerçekten ürkütücüydü. Hayatıma dönmeye başlamıştım. Her şey aynıydı. Aynı eşyalar, aynı oda, aynı ev...Aynı koltukta oturuyor, aynı masada yemek yiyor, aynı banyoyu kullanıyordum. Bu kadar aynı olan şeyin içinde en büyük fark, bir bacağımın olmadığıydı. Elbette bu fark hayatımı etkiliyordu. 

Kendime halâ aynada bakmamıştım. Bakmakta istemiyordum. Koltuğa oturduğum zaman yada odama geçtiğim zaman etrafa bakıyordum. Evet, her şey aynıydı. Aslında evde olduğuma , yaşanılanlara halâ inanamıyordum. Evin içinde bazen bacağımın yokluğunu fark etmiyordum. Ağrım olmasa hiç fark etmeyecektim. Zaten son 6 aydır değneklerle yürüyordum. Bu nedenle değnekle yürümek bana farklı gelmiyordu. Sol bacağımı son 6 aydır da çok aktif kullanmadığım için yokluğunu da fark etmiyor olabilirdim. 

Kalan bacağımda 50 tane dikiş vardı ama ben rahat hareket ettirebiliyordum. Zaman kaybetmemek adına kas kuvvetini arttırabilmek için hareketlerimi yapıyordum. Sağa sola aç, yukarı aşağı indir... Bazen nasıl bu kadar hareket edebildiğime şaşırıyordum. Sabahları uyandığımda yatağımda hareketlerimi yapıp sonrasında kalkıyordum. İlerleyen zamanlarda bu yaptığım hareketler benim çok işime yarayacaktı.

Bir sabah uyanmış, salona geçmiş, kahvaltımı yapıyordum. Banyoya elimi yıkamak için kalktığımda pencereden salona giren güneşe arkamı dönmemle birlikte , yere gölgemin yansıdığını gördüm. Bir an durdum, kıpırdamadım. Bir bacağımın gölgesi yoktu. İki değnek ve  bir bacak gölgesi. Peki ya diğer bacağım? O an bacağımın olmadığını fark ettim. Pansumanımı ve bandajlama işlemini kendim yapıyordum.Sürekli bacağımla bir aradaydım ve ona dokunuyordum. Olmadığını biliyor ve görüyordum fakat gölgemin yansımasında olmadığını fark edince, orada ki boşluğu görünce, bacağımın olmadığını anlamıştım. İşte o an uyanmıştım. Kendimi ben de anlayamıyordum. Sanki sürekli bir rüyadaydım ve zaman zaman uyanıp, bacağımın olmadığını fark ediyor sonra tekrar geri uyuyup rüya alemine dalıyordum. 

Ayna ile karşı karşıya gelmeden önce, gölgemle karşılaşmıştım. Kendimi kabul etmeye çalışmıştım o an...Yeni bedeni mi, yeni beni...Anlaşılan oydu ki zaman zaman uyanacaktım rüyadan ve bu gerçekle karşılaşacaktım. O boşluğu hissedecektim. Doldurmak istedim bir an o boşluğu. Benim gölgem mi diye düşündüm. Gerçekten çok enteresandı. Her şey ne garipti... Hiç aklıma gelmezdi yeni bedenimle gölgem sayesinde tanışacağım. Gerçi, yaşadıklarımın hiçbiri aklıma gelmezdi ki....

Gölgemle tanışmam yaklaşık 1 dk lık bir durumdu. Çok kısa sürelerde çok fazla duyguyu yaşayabiliyordum. Saniyelik durumlarda duygu değişimi ile karşı karşıya kalabiliyordum. Hiç beklemediğim bir anda tanışmıştık gölgemle. O 1 dk lık süre bana çok uzun gelmişti. Sanki saatlerce ayakta durmuş gölgemi izlemiştim. İlk gördüğümde zaman durmuştu aslında. Ne olduğunu anlamaya çalıştığım ve zihnimde gördüğüm boşluğu doldurmak için çaba sarf ettiğim için zaman durmuştu. İşte bu nedenle 1 dk lık süre bana uzunca bir süre gibi gelmişti. Yürümeye devam edip, elimi yıkamaya gitmiştim.

Her şey son derece gerçekti. Gölgemde, yaşadıklarımda, ben de...Belki de ben sadece uyanmak istemiyordum. Bazen her gerçeği bilmek , görmek istemez ya insan, işte ben de belki de bu gerçeği sürekli görmek ,bilmek istemiyordum. Gerçekten tamamen kaçmıyordum ama bu dönemlerde mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalışıyordum. Küçük bir çocuk gibiydim. Gölgesini ilk kez görüp tepki veren, ne olduğunu anlamaya çalışan küçük bir çocuk. Ne kadar basit bir durum aslında değil mi? Sadece basit bir gögle... Gün içerisinde defalarca karşılaşabileceğimiz hatta fark etmediğimiz bir durum gölgemizi görmek ama işte küçük bir çocuk ve benim için bu kadar basit değildi ve bir ilkti...

instagram : @erdincyumusak
facabook:    Erdinç Yumuşak