Hayat,Paylaştıkça Çoğalır...

24 Ekim 2020 Cumartesi

Arkadaşlarıma, dostlarıma....

 Aslında yazmayı zaman zaman sevmiyorum. Bazen sadece dinlemek geliyor içimden, bazen de anlatmak. Ne zaman ki yazma aşkı doğuyor, işte o zaman alıyorum elime bilgisayarı. Klavye kalem oluyor, ekran kağıt. Sadece konuyu önceden belirliyorum, düşünceler anlık dökülüyor...Böyle spontane yazmak daha çok hoşuma gidiyor.

Uzun zamandır zihnimde belirlediğim bir konuydu, sürecimde ki arkadaş, dost ilişkilerim ve bunu yazıya dökmek. İşte bugün yazma aşkı doğdu yine. Kulağımda kulaklık ve sakin dinlendirici bir melodi ile dökülüyor yaşanılanlar, düşünceler...

Düşünsenize hayatımıza nefes aldığımız süre boyunca ne kadar çok insan giriyor. Bence çok insan tanımak, farklı düşünceleri, kültürleri görmek insanın gelişimine çok fazla katkı sağlıyor. Tabi ki bu durumu katkıya çevirmek sizin elinizde. Neden çok insan tanımak istediğini önce kendine sormalı.

Çocukluğumdan bu yana insan ilişkilerine önem vermişimdir. Çünkü her insanın bana bir şeyler öğreteceğine inanmışımdır. Gayem çok dostum olması değil, çok fazla arkadaşım olmasıdır. Bu düşünceyle hep yeni insanlar tanımak adına hamleler yapmış, bu konuda da başarılı olduğumu düşünmüşümdür. İnsan insana her zaman muhtaçtır der annem. Belki de bu düşünce zihnime çok kazındığı için bu yolda ilerlemiş olabilirim. Net bildiğim tek şey, insan tanımaktan, arkadaş olmaktan hiçbir zaman pişmanlık yaşamadığım.

İnsan ilişkilerimde olması gereken her zaman gerçekleşmiştir. Yani hayal kırıklıklarımda olmuştur, beklentimin üstünde de ilgi görmüşümdür. Hayat mükemmel ilerleyemez ki...Her şeyde iniş çıkış olduğu gibi arkadaş, dost ilişkilerinizde de iniş çıkış yaşayacaksınız. Kimi zaman kavga edecek kimi zaman küsecek kimi zaman sarılıp birlikte ağlayıp, güleceksiniz. Kimileri hayatınızda kalacak , kimi ise çıkacak. İşte her şey olması gerektiği gibi ilerleyecek. 

Arkadaş ve dost  terimleri benim için iki ayrı terimdir. Dostuma arkadaş demem. Dostun , gönlümde ki mertebesi çok yüksektir. Arkadaşlarınızla hayata dair genel konuşursunuz. Dostlarınızla hayatınızı konuşursunuz. Arkadaşlarınızla muhabbetiniz sınırlıdır, dostlarınızla sınırları aşarsınız. Arkadaşınızın derdini bilmezsiniz , dostun gözünden anlarsınız. Arkadaş ikinci plandadır, dostunuz ilk...(mukayese ettiğim sadece arkadaş ve dost)

Ben yaşadığım süreçlerde arkadaş ve dost ilişkilerim bakımından şanslı oldum. Neden şans diyorum, çünkü beklediğim , hatta beklentimin üstünde dahi ilgi ve destek gördüm. Ektiğimi biçtim. Elbette hayal kırıklıklarım, kırgınlıklarımda olmadı değil. Derinden yaralarım açılmadı değil...Umut verilip yarı yolda da bırakıldım, ameliyatım sonrası bir kere dahi ziyaretime gelmeyende oldu...üstelik dost dediklerimden...ama yüzdelik orana vuracak olursam, hep yanımda olan daha fazlaydı.

Ben bu hayatta kimsenin tek başına başarı elde edebileceğine pek inanmıyorum. Belki istisna vardır ama bu durum kaideyi bozmuyor. Hepimizin birilerine ihtiyacı var ve hep var olacak. 

Bir insanın uzuv kaybı yaşaması gerçekten çok büyük bir olaymış .Hem manen hem madden ciddi bir yükü varmış. Düşünsenize bedeninizin  bir parçası toprağın altında ama siz hala nefes alıyorsunuz. Basit bir operasyon geçirmiyorsunuz. Beyninizin yeni bedene alışmasını bekliyorsunuz. Anatominiz değişiyor ve bu süreç öyle bir iki aylık süreçte olmuyor. Uzun vadeli bir yenilik sizi bekliyor. 

Ben bu olayın başıma geleceğini önceden biliyor, hissediyordum. Dostlarıma bu ihtimalin var olduğundan bahsetmiştim ama zamanını bilmiyordum...2019 Haziran 11...bir anda yürüyemeyerek bacağımla vedalaşma sürecine girmiş oldum. Acaba ? diyordum yine de...Acaba veda zamanı gelmiş miydi ya da geliyor muydu? Kondurmak istemiyordum bu düşünceyi zihnime ama gerçeklerde vardı. Bir dostumla paylaştım bu durumu ama çalmadı kapımı... Sanırım gidecek dedim. 2 ay raporlu yattım evimde. Filmler, emarlar, tomografiler çekildi. İğneler yapıldı. Bir şey çıkmadı. Bazıları kas yırtılması dedi, bazıları tendon kopması. İki ay sonrası işime döndüm değnek ile...Geçecek dedim hep. Bir gün işten eve geldiğimde değneksiz yürümeye başladım evin içinde. Ağrım yoktu. Tamam dedim bu geçici bir durummuş. Oturdum koltuğa. Tekrar kalktığımda yine yürüyemedim ağrıdan. O gün son oldu değneksiz adım atışım...4 ay daha devam ettim değneklerle işe. Gün geçtikçe iyiye değil kötüye gidiyordum. Kimseye bir şey söyleyemiyordum. Belli etmiyordum. Yüreğim kan ağlıyordu, canım acıyordu. Veda yaklaşıyordu. Bir kaç dostuma daha bahsettim durumu. Herkes şaşkın ve üzgündü ama herkesin tek dediği cümle Erdinç bu son değil, kurtulabilirsin, oluyordu. Gün geldi ve hiç yürüyemez hale geldim. Karar verildi, 4 Aralık günü ampute edilmesine. Bir kaç gün yalnız kaldım. Kimseyle konuşamadım. Sonrasında toparlanınca ilan ettim herkese. Çünkü herkese ihtiyacım vardı. Herkesin enerjisine, inancına , desteğine...Dostlarım durumu zaten biliyorken arkadaşlarımda öğrendi ve işte ondan sonra ne telefonum ne kapım susmadı. Az öncede demiştim ya , ummadığım kişilerden destek görürken, umduğum kişilerin sesin dahi çıkmadığı oldu. Ben hep olumlu tarafındaydım bu durumun. Çiçekler, iyi dilekler, mesajlar, telefonlar, ziyaretler bitmedi.21 gün boyunca bekledim bacağımın gideceği günü evde, arkadaşlarım ve dostlarımın manevi destekleri ile birlikte... 26 Aralık 2019 günü vedalaştım sol bacağımla.

İnsanın tek kalacağı zaman dilimi mutlaka olmalı ama kat edeceği yolu tek ilerlememeli. İnsan biriktirmek o kadar önemli ki bu hayatta. Göç ettiğiniz zaman bu dünyadan, o insanların duası olacak yanınızda. Şehir dışında olan arkadaşlarım , dostlarım telefonla hep varlıklarını hissettirdiler. Aynı şehirde olduklarım hem telefon hem bedenen varlıklarını hissettirdiler. Çok konuştuk , çok ağladım onlara. Çok yakındım, çok kahkaha attım. Her zor anımda yanımda oldu çoğu hem de bir çoğu. Tetikte beklediler hep, Erdinç ben bunu yapacağım, Erdinç ben şunu yapacağım. Senin bizden birşey istemeni beklemeyeceğiz gibi söylemleri oldu hep dostlarımın.. Bir olduk, biz olduk varlıkları ile...İşte hep bu desteklerle ilerledi bu süreç. Erdinç süper kahraman değil ki, tek başına ilerleyemezdi. Kendisine inanan insanların enerjisi ile kalktı düştüğünde. Onların uzattıkları eli tuttu. Dostları, arkadaşları kaldırdı onu yerden. 

Pandemi girdi araya. Herkesten uzaklaşmak zorunda kaldım. Herkeste benden...Bu sefer teknolojiyi kullandık bir arada olmak için. Yine yalnız değildim. 3 ay görüşemedim hiçbir dostumla arkadaşımla. İşletmeler açılmaya başlayınca sıraya girdi dostlarım resmen. Haydi Erdinç açık alanda görüşelim. Dışarı çıkmalısın Erdinç. Birbirimize uzak otururuz, mesafeli dururuz. Yeter ki seni görelim bir arada olalım. 1 Haziran sonrası bir araya gelmeye başladık dostlarımla. Yıkılmaya pek fırsatım olmadı benim. Biriktirdiğim insanlar sayesinde hiç yalnız kalmadım bu süreçte. Biz yine sohbet ediyorduk. Biz yine yemek yiyorduk. Biz yine kahve içiyorduk. Biz yine ve hep biz idik...Bu birlik ayakta tuttu beni. Herşeyini düşünen dostları olmalıydı insanın bu zor dönemde ve benimde vardı çok şükür.

Az öncede bahsettim ya , yıkıklarım olmadı desem yalan olur. Dost bildiğim, yanı başımda görmek istediğim, omuzumda elini hissetmek istediklerimden, yanımda olmayanda oldu. Coronayı bahane edip, gelmeyen varlıklarını hissettirmeyenlerde oldu. Ayıp ettiklerini bilen ama durumu toparlamayan , benim çok fazla özveri gösterdiğim , dost bildiğim ama olmayanlarda oldu...10 aydır bir kere bile zilimi çalmayan yada sadece bir kere gelen dost sandıklarımda oldu...Umut verip yarı yolda bırakanlar oldu üstelik ben umut istemediğim halde...Yardım ederim deyip, ricam olduğunda bir ricamı yerine getirmeyenler, çekilenler oldu. Ne mi yaptım? Ne mi söyledim? Hiçbir şey...Üzüldüm mü? Hem de çok...İnsanın sadece bu durumlarda , karşı tarafa verdiği değer ve ilgi azalıyor. Enerjimi hiçbir zaman sitem ederek harcamadım. Onlar yara olarak kaldı sadece...Acı tecrübe...

Hayatta her duygu yaşanabiliyor. Her şey insanın başına gelebiliyor. Kırılıyorsun, seviyorsun, değer veriyorsun, önemsemiyorsun. Hepsi insanoğlu için. Ben yalnız olmadığımı çok iyi biliyorum ve hiçbir yolu da yalnız ilerlemedim. İyi ki var dediklerim iyi ki varlar ve hep var olsunlar. Ben tek başıma iyileşmiyorum. Hepimiz sayesinde iyileşiyorum. 

Öyle bir an yaşarsınız ki, öyle bir durum yaşarsınız ki, ne sevgilinize, ne karınıza/kocanıza, ne ailenize, ne arkadaşınıza anlatamazsınız. O an sadece dostunuza gitmek istersiniz. Ona açılmak, onun sizi dinlemesini, ya da ona ağlamak istersiniz. Ailenizle tartışırsınız, eşinizle tartışırsınız, gider dostunuza anlatırsınız. Gerçek dost farklıdır. Bilirsiniz sır saklayandır ve sizin için orta yolu bulmaya çalışandır.

Gerçek dostlarınızın kıymetini bilin...

Kalbiniz hangi güzel şey için çarpıyorsa, doğan güneş onu size getirsin.


İnstagram : @erdincyumusak

17 Mayıs 2020 Pazar

Annemin feryadı...

25.12.2019

Aslında amputasyon öncesi ve sonrasında yaşanılan o kadar çok olay var ki...Benim yaşadıklarım farklı ailemin yaşadığı duygular farklı...

Bu sefer, ameliyatımdan yaklaşık 1.5 ay sonrası öğrendiğim bir olayı yazmak istedim. 

Ebeveyn olmak zordur. Her ne kadar bu duyguyu yaşamadığım için bilmesem de annemin neler yaşadığını hissedebiliyorum aslında. Hayatım boyunca da belki bu yaşanılanlardan ötürü mü bilmiyorum ama ebeveyn sorumluluğunu alabilecek güçte kendimi hissetmedim. 

Ampute ameliyatları normal şartlarda 2 saat kadar süren operasyonlardır. Benim ameliyatım 6 saat sürmüş. Bacakta bulunan protez kemiğin çıkarılması ve zarar gören kemiğin onarılması, bunun sonrasında ampute işleminin gerçekleşmesi oldukça zaman almış. elbette ben baygın olduğum için ameliyat esnasında annemin yaşadığı stresi bilmiyor sadece tahmin ediyordum. Sonrasında da bu konuyu hiç konuşmamıştık. 

Eve çıkmıştım artık. Ameliyat gerçekleşmişti. Geçmiş olsun ziyaretleri vs zaman geçiyordu. Yaklaşık 1.5 ay geçmişti operasyonu üzerinden . Annem , ben ve yakınımız otururken konu konuyu açtı ve 

- Anne, ben ameliyattayken sen ne yaptın ? diye sordum. 

Annem bir an durdu. 

-  Dua ettim, senin çıkmanı bekledim,  dedi

Nerede bekledin? , Ne yapıyordun? Nasıl geçti zaman? vs gibi sorular soruyordum.

Sonrasında anlatmaya başladı;

- Ameliyattan çok geç çıktın. Saatler geçmek bilmiyordu. Sürekli merak ve telaş içerisindeydim .Bir aşağıya iniyor bir yukarıya çıkıyordum. En sonunda odada beklemeye karar verdim. Çıktığın anda yanında olmak istiyordum.3 saat geçmişti. Hemşirenin yanına durumunu sormaya gittim. Ameliyathanede olduğunu henüz ameliyatın bitmediğini, protezi çıkarmaya çalıştıklarını öğrendiğini söyledi. Sürekli dua ediyordum. Ameliyatın uzun sürmesi beni,bizi çok germişti. Odaya geçtim ve seni beklemeye devam ettim.4 saat geçmişti. Hemşire odaya girdi ve  ;

- Erdinc'in protezini çıkarabilmişler. Süre bu nedenle uzamış. Bacağı, gövdeden ayırmışlar. Birkaç saate ameliyattan çıkar,  dedi.

- Anne, peki ne yaptın o an?

(annem  sustu ve konuya yakınımız devam etti)

- Erdinç, annen, bildiği halde, bacağını bedeninden ayırdıklarını öğrenince o an dizlerini dövmeye ve ağlamaya, feryat etmeye başladı...

Anneme baktım, gözleri dolmuştu. O an ki yaşadığı acıyı o kadar derinden hissediyordum ki...Evlat dedim ne zormuş... O da biliyordu ameliyattan çıkınca bacağımın olmayacağını ama o an operasyonun gerçekleşmesini duymak, yıkmıştı onu. Bu nasıl derin bir acıydı? İçimden o an sadece ''iyi ki evladım yok '' dedim. 

Anneme başımı çevirdim;

- ''Anne.....'' dedim

- Çok ağladım, o an bunu duyunca kendimi nereye atacağımı ne yapacağımı bilemedim. Sadece dizlerime vurdum. Bağıra bağıra ağladım. Koltukta oturuyordum. Ağlayarak dövünüp durdum. Tüm koridorda sesim yankılanıyordu...

Kanım çekilmişti. Film gibiydi. Bir annenin dramını dinliyordum. Sanki olayları yaşayan ben değildim. Anneme o kadar üzüldüm ki...Yaşadığı o dakikalar resmen gözlerimin önüne geldi ve yüreğim sızladı. Karşımda duran annem, evladı için çok gözyaşı dökmüştü. O hep evladının yanında olmuştu.13 ameliyatında da saatlerce beklemişti. 6 ay kemoterapi tedavisi boyunca başucundaydı. Her tahlil tetkik yapıldığında yanıbaşındaydı. Evladını sedyede taşımış, tekerlekli sandalyede sürmüş, onun hep iyi olması için yanında olmuştu. Ne büyük acılardı bunlar...En sonunda evladının bir parçasının gitmesine dövünmüştü, feryat etmişti...

Anne olmak çok zormuş... Ebeveyn olmak çok zormuş...Ben bunu annemde gördüm, yaşadım ,hissettim...

ve annem çok şükür ki hala yanımda...

Annem , nefes aldığım, yaşadığım için şükrediyor. 

Biz onunla birlikte çok savaştık, çok gözyaşı döktük, çok emek verdik. Biz hep ''biz'' olduk. Ben anneme ne yapsam hakkını ödeyemem...

Allah tüm annelere güç, kuvvet ve sabır versin. Hiçbir ebeveyn evladı ile imtihan olmasın ve hiçbir evladı da annesiz bırakmasın.

Amin.

İnstagram : @erdincyumusak

Facebook : Erdinç Yumuşak

E-mail : erdincyumusak@gmail.com

11 Mart 2020 Çarşamba

Hayata adaptasyonu hızlandırmak...

Artık tek bacağımla hayatıma devam edecektim. Vah vah la, tüh tüh le hayatımı sürdüremezdim. Bu duygu benim sadece olduğum yerde saymama sebep olacak, fayda sağlamayacaktı. Peki , Protez bacak takılana kadar olan süreçte ne yapacaktım? İki seçeneğim vardı. Ya aylarca evde, koltuğun bir köşesinde oturup kemiğin iyileşmesini bekleyecek yada ruhuma ve bedenime iyi gelecek bir aktivite ile bekleme süresini geçirecektim . Ben ikinci seçeneği seçtim! Hareket halinde olmam ve insanların içine karışmam gerekiyordu. Bu eylemi gerçekleştirmek içinde spora başlamaya karar verdim.

Düzenli spor sayesinde evden tek bacakla dışarıya çıkmış olacak, hem beden sağlığımı hem de ruh sağlığımı toparlayacaktım. Protez bacağa geçiş yapılmasını aylarca evde beklemek bana göre değildi. Sonuçta tek bacakla sokaklara çıkacak olan sadece ben değildim. Ayrıca kemiğin kaynama durumunu hızlandırmak için vücudumda yer alan oksijen oranını yükseltmem ve kan dolaşımımı hızlandırmam gerekiyordu. Bu sayede iyileşme sürecim hızlanacaktı.

Kendimi iyileştirebilmek için planımı yapmıştım. Artık uygulamaya geçme zamanı gelmişti. Sadece fitness değil yüzmekte istiyordum. Ben de iki isteğimi de karşılayacak olan bir spor merkezine üye oldum. Dikişlerim alınmıştı fakat yaramın üstünde kabuklar vardı. Risk almamak için havuza girmiyor fitness kısmını kullanıyordum. Bir program hazırlandı ve sporuma başladım. Haftanın 5 günü düzenli bir şekilde gidiyordum. Elbette her şey bu kadar kolay olmuyor. Tek bacakla hoplayarak yürümek, elinde iki tane değnek olduğu için ellerini kullanamamak, insan içine farklı bir bedenle karışmak, hepsi benim için ilkti ve zordu...

Kendimi kabul etmeseydim her şey daha çok zor olacaktı. Aktif hayata dönmemle birlikte her geçen gün ruhumun ve bedenimin daha hızlı iyileştiğini hissediyordum.Tek amacım vardı, bir an önce eski hayatıma kavuşabilmek! Senelerdir spor yapmamış bir beden ve tek bacak. Bu durum beni oldukça zorluyor, çok çabuk yorulmama sebep oluyordu. Her gün hayal kurarak gidiyordum spora. Hep ilerisini düşünüyor, daha iyi olacak diyordum. Tabi ki herkes içinde farklı olduğunuz için gözler size takılıyor hatta takılmakla kalmıyor insanlar yanınıza gelip ne oldu diye soruyorlar. Bundan kaçamazsınız. Ben de hiçbir zaman kaçmadım ve insanları anlayışla karşıladım. Düşünsenize bir ortamda herkes siyah giymiş ama siz beyaz! Elbette dikkat çekeceksiniz. Burada ki sihirli cümle ''kabul etmek''

Yaramın kabukları tamamen yok olunca ve doktorumdan da onay aldıktan sonra havuza girmeye başladım. Yüzme sayesinde vücudumda ki tüm kasları harekete geçirecektim. Yine ilk kez tek bacakla havuza gireceğim için nasıl olacak diye düşünüyordum. Her şey sandığımdan daha kolay oldu ve yüzmek sandığımdan daha çok işe yaradı.Su içinde değneksiz yürüyebiliyordum. Daha özgürdüm. Kendime program yaptım ve her havuza girişimde minumum 1 saat yüzecektim.

Amputasyon sonrası hayatıma sporu eklemekle çok iyi bir karar verdiğimi haftalar sonrası daha iyi anladım. Artık ruhen kendimi daha iyi hissediyordum. Dışarıya çıkmaya alışmıştım. Kaslarım güçlendikçe bedenimi daha rahat kullanabiliyordum. Zihnimde yaptığım plan tıkır tıkır işliyordu. Kemik kaynama durumunun kontrolü için hastaneye gittiğimde doktorum çekilen röntgen filmini gördükten sonra ''Erdinç ne yapıyorsan devam et. Beklediğimden daha hızlı bir iyileşme görünüyor ve kemiğin hızlı bir şekilde kaynıyor'' demişti :)

Henüz protez bacağa geçiş yapmadım. Biraz daha beklemem gerekiyor. Spora devam ediyorum. Süreci hızlandırmak için elimden geleni yapıyorum. Kendi yöntemlerimizin olması gerektiği inancındayım. Beden sağlığınız harekete geçmeye uygunsa köşe yastığı gibi beklemeyin ve harekete geçin.İşleyen demir ışıldıyor!

instagram : @erdincyumusak
facebook : Erdinç YUMUŞAK

7 Şubat 2020 Cuma

21 gün bekleyiş...

21 sayısının hayatımda bir anlamı olduğuna inanıyorum.

Ben ilk ameliyatımı 21 Temmuz da oldum.
21 Temmuz da dünyaya geldim.
Osteosarcom ameliyatımdan, 21 sene sonrasında bacağımı kaybettim.
Bacağımın kesileceği zamanı, 21 gün boyunca bekledim...

Hepsi mi tesadüf ? Nedir bu 21 in anlamı? Neden hep 21 var hayatımda? Ben durup dururken anlam yüklüyor olamam, değil mi?

21 Temmuz 1983 , dünyaya gözlerimi açtığım tarih. (Vay be,  36 sene olmuş. Yolun yarısı bitmiş :) ) Aradan geçen 15 sene sonrasında kemik kanseri (osteosarkom) tanısı konulması, 4kg tümörün çıkartılacağının kesinleşmesi ve ameliyat tarihinin 21 Temmuz 1998 (doğum günümde ameliyat olmamla ilgili yazıyı okumak için tıklayın ) olarak verilmesi . Yine aradan geçen 21 sene sonrasında bacağımın kesilme kararının verilmesi ve kesileceği operasyonu, 21 gün boyunca evimde bekleyişim...

Çok zor senelerdi, kanserden sonraki hayatım. Geçirdiğim operasyonlar, kemoterapi tedavisi, enfeksiyon tedavileri, fizik tedaviler, böbreğimin yarısını kaybetmiş olmam, protez kemikle yaşadığım zor dönemler, okul hayatında çektiğim sıkıntılar, iş hayatında karşılaştığım sorunlar...Bunca zor senelerden sonra bacağımı kaybetmiş olmak...

Artık protez kemik hayatımı çok fazla zorlaştırıyordu. Bitmek bilmeyen protez revize operasyonları yaşıyordum. Her ameliyat beni bir tık daha geriye götürüyordu. Mevcutta bulunan kemiğim tamamen zarar görünce, bu kemiğide kaybetmemek adına protez kemiğin çıkarılması gerekiyordu. Artık ameliyatları bitirmek istiyordum. Yapılacak başka bir çare kalmamıştı. Hiç yürüyemez hale gelmiştim. Protez kemiğin sapı , var olan kemiğimi kırmıştı. Karar kesindi .Protez, bacağımın içerisinden çıkarılacak, bacak ampute edilecekti. 4 Aralık 2019 tarihi itibari ile yürüyememeye başlamıştım. Ameliyat günü 26 Aralık olarak belirlenmişti. Tam 21 gün boyunca bacağımın kesileceği günü bekledim...

Yaşadıklarıma inanamıyordum. İlk öğrendiğimde 4 gün boyunca kimseyle konuşamadım. Sesim çıkmıyordu. Kabul edemiyordum. Yıllardır kurtulması için süre gelen bir mücadele, çektiğim acılar vardı. Günün neredeyse 24 saati boyunca elim bacağımın üstündeydi. Hep dokunuyor, seviyor, bakıyor ve onunla konuşuyordum. Ayak bileğimden başlayan dikiş izlerim vardı. Bu izler 21 sene demekti. Çektiğim ızdırap, acı, hüzün bu dikişlerde saklıydı. Çok uzun bir yoldu dikiş çizgisi. Ayak parmaklarımı seviyordum. Artık onları bir daha göremeyecek, onlara bir daha dokunamayacak, onları hissedemeyecektim. Parmaklarımı her dakika oynatıyordum. Bacağımın üzerinde ki kılları okşuyordum. Bir insan ayağı ile konuşur mu? Ben konuştum...Hem de 21 gün boyunca ağlayarak konuştum. Gitsin istemiyordum ama kalması da bana çok zarar vermişti, veriyordu. O kocaman bacakta bir hayat vardı. Her duşa girdiğimde sol bacağımı daha çok yıkadım. Bol bol kese yaptım. Zihnimce tertemiz yolcu etmek istiyordum onu. Ne kadar tuhaftı insanın hayatta olduğu halde bir parçasını toprağa verecek olması. 21 gün sonrasında olmayacağını bile bile , ne garipti sol bacağını izlemek, ona dokunmak, onu hissetmek. Gecem gündüzüme , gündüzüm geceme karışmıştı. Bir gün bununda başıma geleceğini düşünmezdim. Kim böyle bir duyguyla yaşar ki zaten? Zaman geçmek bilmiyordu. Her gün geriye doğru sayıyordum. 20 gün, 19 gün, 18 gün...Sol bacağımla geçirdiğim son günlerdi. Hiç kolay olmadı, hem de hiç... Bazen, '' keşke birden kesilseydi'' dedim. Bekleyiş çok daha zordu. Her şeyi bilmek, acı veriyordu. Göz yaşım arttıkça artıyor, durmak bilmiyordu. Bu 21 günde belki de 21 sene yaşlanmıştım. Evden hiç dışarı çıkmadım. Kemiğime zarar vermemek için hep köşe yastığı gibi oturuyordum. Kendimi duygu anlamında hiç kasmadım. Ağlayacaksam ağladım, güleceksem güldüm. Sol bacağıma teşekkür ettim. Beni 21 sene zorluklara rağmen taşımıştı. Gezmeme, eğlenmeme, hayatı yaşamama sebep olmuştu. Bazen kendimi toparlıyor, güç buluyordum fakat sonrasında tekrar devriliyordum. Zormuş... İnsan kolay kolay uzvundan ayrılamıyormuş. Hayatım boyunca unutmayacağım ve her hatırladığımda gözlerimin dolduğu 21 gün geçirdim... Ben sol bacağımın gideceği günü 21 gün boyunca bekledim...

Ameliyat günü geldiğinde %100 kabul ederek ameliyata girdiğimi söyleyemem. Kim bunu kabullendim dese de inanmam. Kabullenemiyormuşsun...Sadece daha iyi olacağı düşüncesi ile kendini teselli ediyor, sözde kabullendim diyorsun. Bu kelimeyi tekrarlıyorsun kı bilinç altına yerleşsin...

Ben sona ana kadar göz yaşı döktüm. Son ana kadar parmaklarımla konuştum. Son ana kadar sol bacağıma dokundum , onu sevdim. Son ana kadar rüyada olduğumu sandım, uyanmak istedim. Ben son ana kadar vedalaşmakta zorlandım...

instagram : @erdincyumusak
facebook :   Erdinç Yumuşak

2 Şubat 2020 Pazar

Gölgemle tanıştım...

Artık günlerce süren, korku dolu bekleyiş sona ermişti. Ameliyat bitmişti. Hastahane sürecini atlatıp evime kavuşmuştum. Bundan sonra yeni hayatıma adapte olmalıydım...

Fantom ağrılarım tam gaz devam ediyordu. Ürkütücü duygusu üzerimden hala gitmemişti. Olmayan bir uzvunuzun ağrısı ve onu sonuna kadar hissetmeniz gerçekten ürkütücüydü. Hayatıma dönmeye başlamıştım. Her şey aynıydı. Aynı eşyalar, aynı oda, aynı ev...Aynı koltukta oturuyor, aynı masada yemek yiyor, aynı banyoyu kullanıyordum. Bu kadar aynı olan şeyin içinde en büyük fark, bir bacağımın olmadığıydı. Elbette bu fark hayatımı etkiliyordu. 

Kendime halâ aynada bakmamıştım. Bakmakta istemiyordum. Koltuğa oturduğum zaman yada odama geçtiğim zaman etrafa bakıyordum. Evet, her şey aynıydı. Aslında evde olduğuma , yaşanılanlara halâ inanamıyordum. Evin içinde bazen bacağımın yokluğunu fark etmiyordum. Ağrım olmasa hiç fark etmeyecektim. Zaten son 6 aydır değneklerle yürüyordum. Bu nedenle değnekle yürümek bana farklı gelmiyordu. Sol bacağımı son 6 aydır da çok aktif kullanmadığım için yokluğunu da fark etmiyor olabilirdim. 

Kalan bacağımda 50 tane dikiş vardı ama ben rahat hareket ettirebiliyordum. Zaman kaybetmemek adına kas kuvvetini arttırabilmek için hareketlerimi yapıyordum. Sağa sola aç, yukarı aşağı indir... Bazen nasıl bu kadar hareket edebildiğime şaşırıyordum. Sabahları uyandığımda yatağımda hareketlerimi yapıp sonrasında kalkıyordum. İlerleyen zamanlarda bu yaptığım hareketler benim çok işime yarayacaktı.

Bir sabah uyanmış, salona geçmiş, kahvaltımı yapıyordum. Banyoya elimi yıkamak için kalktığımda pencereden salona giren güneşe arkamı dönmemle birlikte , yere gölgemin yansıdığını gördüm. Bir an durdum, kıpırdamadım. Bir bacağımın gölgesi yoktu. İki değnek ve  bir bacak gölgesi. Peki ya diğer bacağım? O an bacağımın olmadığını fark ettim. Pansumanımı ve bandajlama işlemini kendim yapıyordum.Sürekli bacağımla bir aradaydım ve ona dokunuyordum. Olmadığını biliyor ve görüyordum fakat gölgemin yansımasında olmadığını fark edince, orada ki boşluğu görünce, bacağımın olmadığını anlamıştım. İşte o an uyanmıştım. Kendimi ben de anlayamıyordum. Sanki sürekli bir rüyadaydım ve zaman zaman uyanıp, bacağımın olmadığını fark ediyor sonra tekrar geri uyuyup rüya alemine dalıyordum. 

Ayna ile karşı karşıya gelmeden önce, gölgemle karşılaşmıştım. Kendimi kabul etmeye çalışmıştım o an...Yeni bedeni mi, yeni beni...Anlaşılan oydu ki zaman zaman uyanacaktım rüyadan ve bu gerçekle karşılaşacaktım. O boşluğu hissedecektim. Doldurmak istedim bir an o boşluğu. Benim gölgem mi diye düşündüm. Gerçekten çok enteresandı. Her şey ne garipti... Hiç aklıma gelmezdi yeni bedenimle gölgem sayesinde tanışacağım. Gerçi, yaşadıklarımın hiçbiri aklıma gelmezdi ki....

Gölgemle tanışmam yaklaşık 1 dk lık bir durumdu. Çok kısa sürelerde çok fazla duyguyu yaşayabiliyordum. Saniyelik durumlarda duygu değişimi ile karşı karşıya kalabiliyordum. Hiç beklemediğim bir anda tanışmıştık gölgemle. O 1 dk lık süre bana çok uzun gelmişti. Sanki saatlerce ayakta durmuş gölgemi izlemiştim. İlk gördüğümde zaman durmuştu aslında. Ne olduğunu anlamaya çalıştığım ve zihnimde gördüğüm boşluğu doldurmak için çaba sarf ettiğim için zaman durmuştu. İşte bu nedenle 1 dk lık süre bana uzunca bir süre gibi gelmişti. Yürümeye devam edip, elimi yıkamaya gitmiştim.

Her şey son derece gerçekti. Gölgemde, yaşadıklarımda, ben de...Belki de ben sadece uyanmak istemiyordum. Bazen her gerçeği bilmek , görmek istemez ya insan, işte ben de belki de bu gerçeği sürekli görmek ,bilmek istemiyordum. Gerçekten tamamen kaçmıyordum ama bu dönemlerde mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalışıyordum. Küçük bir çocuk gibiydim. Gölgesini ilk kez görüp tepki veren, ne olduğunu anlamaya çalışan küçük bir çocuk. Ne kadar basit bir durum aslında değil mi? Sadece basit bir gögle... Gün içerisinde defalarca karşılaşabileceğimiz hatta fark etmediğimiz bir durum gölgemizi görmek ama işte küçük bir çocuk ve benim için bu kadar basit değildi ve bir ilkti...

instagram : @erdincyumusak
facabook:    Erdinç Yumuşak



   

28 Ocak 2020 Salı

Eve dönüş...

Ameliyat olalı 5 gün olmuştu.

Hastahanede yorucu bir süreç geçirmiştim ama  ameliyat sonrası daha rahattım. Vücudumda yabancı bir madde olmadığı için sanki daha çabuk iyileşiyordum. Tüm kan değerlerim normale dönmüştü. Yaramda sorun yoktu. Vücudumda ki hortumlar çekilmişti. Taburcu olabileceğimi düşünüyordum. Doktorum rütun ziyaretime geldi ve ,

- Erdinç her şey yolunda, seni bugün taburcu edeceğiz.

diyerek içime su serpti.

Ameliyat sonrası sadece 4 gün kalmış oluyordum hastahanede. Bu bana çok tuhaf geliyordu. Bacağım kesilmişti ama iyileşmiştim.

Tüm işlemler yapıldı ve eve doğru gitme hazırlıkları başladı. Tekerlekli sandalyeye oturup, bacağıma battaniye tarzı bir şey örttüm. İlk defa oksijene ve insanlara kavuşacaktım , heyecanlıydım. Arkadaşım gelmişti beni hastaneden almaya. Arabaya binmeye bile heyecanlıydım. Yeni bedenimle her şeyi ilk defa deneyimleyecektim.

Fanusdan çıkmış gibiydim. Tekerlekli sandalyede çıkışa doğru giderken sağa sola bakıp duruyordum. Sanki ne olduğunu anlamaya çalışırcasına , etrafıma bakınıyordum. Ne olmuştu? Yaşadığım kaygı,stres,üzüntü,acı zihnimi tuhaflaştırmıştı. Sanki her şey çok çabuk ilerliyordu. Bir anda hastaneye yattım ve bir baktım bacağım yoktu. Aslında hiçbir şey bu kadar kısa ve basit olmamıştı. Çok fazla yorgundum. Hastane çıkışına gelene kadar bu düşünceler dolanıyordu kafamda. Çıkışa geldik ve yağmur yağıyordu. Çıkış kapısının önünde bekliyor, esintinin yüzüme vurmasını hissediyordum. Mis gibi bir hava geliyordu. İnsanlar ıslanmamak için koşturuyordu. Derin derin nefes alıyordum. Yüzüme doğru gelen havanın tadını çıkarıyordum.

Arkadaşım gelmişti. Arabaya bindim. Kendimi tuhaf hissediyordum. İlk defa tek bacakla arabaya binmiştim. Arabaya binmek için elimle tutup kaldıracağım bir bacağım yoktu. Başımı öne eğip olmayan bacağıma baktım. Ön koltukta oturuyordum. Bana her şey çok garip geliyordu. Benim bir bacağım yoktu...

Yol boyunca sağa sola bakıp durdum. Sürekli gördüğüm yolları sanki ilk kez görüyordum. Arabadayken yine zihnim gitmişti. Hep aynı şeyi düşünüyordum. Bana ne oldu?

Eve gelmiştik. Kendi başıma arabaya binip kendi başıma inebiliyor, kendi başıma değneklerle yürüyebiliyordum. Asansörde ayna vardı. Ben aynaya bakmaya hazır değildim ve başım öne eğik bir şekilde asansöre bindim. Evimin kapısının önüne gelmiştim. Yıllardır evime girip çıkmışken bu sefer sanki ilk kez girecektim. İçeriye girip her zaman oturduğum koltuğuma oturdum. Artık evimdeydim! Duvarlara , eşyalara bakıyordum. evet burası benim evim ve hastahaneden kurtulmuştum. Koltuğa uzandığımda kesilen bacağımın koltuğa değmediğini ve bacağımın olmadığını fark ettim. İşte o an uyanmıştım sanki...Birden bağıra bağıra ağlamaya başladım. Benim bacağım artık yoktu. eskiden koltuğa uzandığımda, koltuğa değen bir bacağım yoktu. Ben ameliyat olmuştum ve bacağımı kesmişlerdi. Dakikalarca ağladım. Annem ve abim hiç seslerini çıkarmadılar, sadece beklediler. Ben hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Farkında olmak bazen güzel bir duygu değildi, bunu anlamıştım...

Sakinleşmiştim. Oturur pozisyona geçtim. Derin nefes almaya başladım. Annemle abime dönüp,

-  ''Ben her şeyi sil baştan yaşayacağım. Bunlar olağan şeyler. Her yaşadığım durum ilk olacağı için zamanla alışacağım.'' dedim.

Odamı, yatağımı çok özlemiştim. Odamda da bir boy aynası vardı. Akşam uyumak için yatağıma geçtiğimde yine başım öne eğik odama girdim fakat annem boy aynasını ters çevirmişti. Oradan geçerken kendimi görebileceğimi önceden düşünmüştü. Aynayı fark ettim fakat o an hiçbir şey söylemedim. Yatağıma uzandım. Yorganıma sarıldım. Sol cağıma yorgan değmiyordu. O an yine bacağımın olmadığını fark ettim. Bu sefer daha sakindim. Fantom ağrım devam ediyordu. Olmayan bacağımı yatağın içinde hissetmeye başlamıştım. Tamamen uyuşuk bir bacak düşünün ve bu bacakta karıncalanma olduğunu hissedin ayrıca ayak parmaklarınıza , ayak bileğinize bu esnada iğne batırıldığını bu iğne batırmanın kaval kemiği kısmına kadar uzandığını tahmin edin. İşte fantom ağrısı böyle bir hissiyattı. Ağrıyı hissederekten gözlerim kapanmış, uyumuştum. Evimde olmanın verdiği huzur ile geceyi karşılamış, uyandığımda gözümü odamda açacağım düşüncesiyle rüya alemine dalmıştım...

instagram : erdincyumusak



(bir sonraki yazım da artık tek bacakla nasıl yaşama alışmaya çalıştığımdan bahsedeceğim)


19 Ocak 2020 Pazar

3.hayata merhaba...(Yeni hayatımın başlangıcı)

6 saat süren bir operasyon...

Doktorum protez kemiği çıkarmakta çok zorlanmış. Oldukça hassas davranmışlar. Kalacak olan kemiğim kırık ve hasarlıydı. 12 ameliyat olduğum için bu kemik artık incelmişti. Bu nedenle hassas davranmışlardı. Kemiği güçlendirmek ve kalınlaştırabilmek adına Türkiye de bir ilki yapmışlar, femur kemiğimin içine kesilen bacağımda bulunun fibula kemiğimi koymuşlar, bu kemiği 3 vida ile tutturmuşlardı. Böylece kemiğin kemikle kaynamasını sağlayacak, kemiği daha çok kalınlaştıracak güçlendirmiş olacaklardı. Yapılan bu operasyonun Türkiye de ilk olduğunu söylediler. Bende femur kemiğinin için fibula kemiği olan ilk insan olmuştum :)

Kendime gelmeye başladığımda beni yatağıma koyuyorlardı. Ufak bir ağrı ile kendime gelmiştim. Tabi ki anestezi etkisi devam ediyordu. Benim en büyük kaygım kalan kemiğin sağlam olması ve kalan bacağımın yeterli uzunlukta olmasıydı. Protez bacağı rahat kullanabilmek için bu iki durum çok ama çok önemliydi.

Artık gözlerimi açmaya başlamıştım. ilk sorum ''anne, bacağımın boyu uzun kalmış mı?'' oldu. Zaten annemde beni görür görmez hemen üzerimde ki örtüyü kaldırıp bacağımın kalan uzunluğuna bakmış. ''Gayet yeterli anneciğim. Senin istediğin uzunlukla kalmış bence.'' dedi. O an derin bir nefes almıştım. Anestezi etkisiyle sürekli uyuyup uyanıyordum.

6 saat süren bir operasyon olduğu için narkozu da fazla vermişlerdi.Tamamen ayılmam uzun sürdü.Artık yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. Korkuyordum.Üzerimdeki örtüyü kaldırıp, bacağıma bakmaktan korkuyordum. Çok yüksek dozda ağrı kesici serum takıyorlardı.

- Anne, ben artık bacağıma bakmak istiyorum, kendime geldim, görmeye hazırım.

Örtüyü hafif kaldırdım ve içimde, birden kocaman boşluk oldu. 36 senedir var olan bacağım yoktu. Birden boşluğa düşmüştüm. Bacağımın alt kısmı yoktu ve orası bomboştu...Diğer bacağıma baktım ,sonrada kesilen bacağıma baktım. Boşluğu daha net fark edebiliyordum.Bacağımı oynatmaya çalıştım ve sadece kalan kısmı oynatabiliyordum. Parmaklarım , ayağım, ayak bileğim yoktu...Çok tuhaf bir duyguydu bu...Bir anda bacağım yok olmuştu. Uyumuştum, uyandım ve yoktu...Sanki kendimi uçurumdan aşağıya bırakmıştım ve sonsuz bir boşlukta düşüyordum. Tüm bu duyguları dakikalar içinde yaşamıştım. Örtüyü tekrardan kapattım ve  '' Çokta kötü durmuyormuş'' deyip uykuya daldım.

Biraz zaman geçtikten sonra ayıldığımda ayak parmağımı oynatmaya çalışıyordum. Sanki kramp girmişti ve oynatamıyordum, zorluyordum. Birden oynatmaya çalıştığım parmağımın kesilen bacağımda ki ayak parmağım olduğunu fark ettim. Örtüyü tekrar kaldırdım ve bacağım yoktu. Nasıl yani ? ama ben parmağımı hissediyordum. Hatta ayak bileğimi, ayak tabanımı, topuğumu, baldır kısmımı hissediyordum ve bu hissiyat ağrılı bir hissiyattı. Tekrar tekrar örtüyü kaldırıp bacağıma bakıp durdum.

 - Anne, ben olmayan bacağımı hissediyorum ve çok ağrıyor.Sanki kramp girmiş gibi oynatamıyorum parmaklarımı. Ayak tabanıma iğneler batıyor. Baldır kısmımda uyuşma var...

Bu kadar detaylı hissedince çok korkmuştum. Bakıyordum bacağıma yerinde yoktu fakat her bir parçasını hissediyordum. Olmayan bir uzvunu hissetmek ilk zamanda çok ürkütücü gelmişti.

Doktorum ziyaretime gelmiş ameliyatta neler yapıldığını anlatmıştı. Çok başarılı bir operasyon geçirmiştim ve ,

 - Erdinç , kalan bacak uzunluğun yaklaşık 18 cm kadar ve  Türkiye de bir ilki yaptık. Fibula kemiğini femur kemiğinin içine koyduk. Böylece kemik kemikle kaynayacak ve mevcut kemiğin daha çok güçlenecek. Ufak bir kırık kemiğin vardı. Onun kaynamasını bekleyeceğiz. Kemikleri 3 tane vida ile bağladık.  2 ay sonra film çekilecek, kaynama tamamlandı ise sokete geçiş yaparız.'' demişti.

Her şey istediğim gibi olmuştu. Korktuklarım başıma gelmemişti. Derin bir nefes almıştım.

Ertesi gün, doktorlar yataktan kalkmamı istediler. Kan değerlerim normaldi ve ayağa kalkmamda bir sorun yoktu fakat kendi kendime nasıl kalkacağım diyordum. Kendimi toparladım ve kalkmak istedim. Yatağın üzerinde oturur pozisyonda durabiliyordum. Olmayan bacağımı çok yoğun bir şekilde hissetmeye devam ediyordum. Yürümeye çalışmayacaktım, sadece yataktan kalkmam ve ayakta durmam yeterliydi doktorlar için. Bacağımı hissettiğim için kalkmaya çalışırken bacağımı kaldırabilmek için refleks olarak tutmaya çalıştım ve bir an elim boşluğa geldi. Kendimi yeniden toparladım ve ayağa kalktım. Artık bir bacağım yoktu fakat ayağa kalkmıştım. Hissiyatımın olması beni korkutuyordu. Titremeye başlamıştım. Başımı aşağıya doğru eğdim ve sol bacağımda ki boşluğu gördüm. Hissiyatım var ama bacağım yoktu.

- Anne! Bacağım yok! buna inanamıyorum. Boşluğu gördüm anne! Tek ayağımın üstünde bir bacağı olmadan durmak çok tuhaf. Dayanamıyorum anne!

Yaklaşık 2-3 dk kadar ayakta durabilmiş hemen geri yatağa oturmuştum. Evet tüm bu duygu yoğunluğu sadece 2-3 dakikada gelişmişti. Artık hayatımda ilkler başlamıştı. Her şeyi ilk kez yapacak ilk kez deneyimleyecektim...

Yatağım cam kenarındaydı. Gündüzleri sürekli gözkyüzünü izliyordum. Artık rahatlıkla oturur pozisyona gelebildiğim için , bazen oturup camdan gökyüzüne bakıyordum. Çok hayal kuruyordum. Geleceği düşünüyor , artık benim için her şeyin daha iyi olacağını hayal ediyordum. Sanki bacağım birden yok olmuştu. Sanki aniden kesilmişti. Sanki uyumuş, uyanmış ve uyandığımda gitmişti. Halbuki zaten başıma neler geleceğini biliyordum. 21 gün boyunca kesileceği günü beklemiştim ama çok hızlı ilerliyordu zaman... İnsan bilse bile başına geleceği, bu duruma kendisini hazırlayamıyormuş. Artık kabullenme sürecimin başlaması gerekiyordu. Zaman kaybetmek istemiyordum. Tüm duygularımı serbest bırakmıştım. Ağlamak istediğim zaman ağlıyor, konuşmak istemediğim zaman konuşmuyor, gülmek istediğim zaman gülüyordum. Kendimi duygu anlamında hiç kasmıyordum. Süreci bu şekilde daha rahat kabul edeceğime inanıyordum.

Hastane süreci zordur. Hastanede gün erken başlar. Yemek saatleri erkendir. Sürekli hemşire gelip tansiyonunuzu ateşinizi ölçer. Tabi bu durumlar uykunuzun bölünmesine , rahatınızın bozulmasına sebebiyet verir fakat bunlar olması gereken mecburi durumlardır. Bir an önce evinize gitmek istersiniz. Sürekli kan alınır, serum takılır, doktorlar gelip gider. Bu şekilde bir sirkülasyon olur hastane sürecinde. Elbette ben de bir an önce her şeyin yoluna girmesini ve evime gidebilmeyi dört gözle bekliyordum.

5.gün olmuştu. Her şey yolunda gitmişti. Tam da istediğim gibi oluyordu. Kan değerlerim vs normale dönmüştü. Enfeksiyon kapmamıştım ve yaramda akıntı, sızıntı yoktu. Tarih 30 Aralığı gösteriyordu. 31 aralıkta evimde yeni yıla girmek istiyordum fakat doktorum kalmam gerektiğini de söylerse kalacaktım. Abim yurt dışından gelmişti. 10 gün boyunca bizimle kalacaktı. Onunda olması, yeni yılı birlikte evde geçirme düşüncesine daha çok yoğunlaşmamın sebebiydi. Doktorum ziyaretime gelmişti.

- ''Erdinç her şey yolunda. Seni bugün taburcu edeceğiz. Bacağına yapacağın bandaj uygulaması güdüğün şekillenmesi ve sertleşmesi için çok önemli. Ne şekilde bandaj yapman gerektiğini de sana öğreteceğiz. Bugün taburcu olacaksın ''

Tamam dedim kurtuldum. Aslında hastanede bu kadar kısa süre kalacağımı hiç düşünmemiştim. 5.günde taburcu oluyordum. Diyorum ya,  her şey çok hızlı ve benim için doğru, sorunsuz ilerliyordu. bu durum da umuduma umut katıyordur.

Tüm resmi işlemler yapıldı ve hayatımın başlangıcını yaşadığım odamdan çıktım. Dışarıda ki hava ile, oksijen ile buluştum. Sanki yeni doğmuş ve oksijene yeni kavuşmuştum. Arabada eve giderken zihnim allak bullaktı. Tek bir bacağım yoktu ve ben bu şekilde arabaya binmiştim. Şu gerçeği kabul etmeliydim, benim hayatım artık tamamen değişmiş ve yenilenmişti. Çok büyük bir serüven beni bekliyordu...


( Bir daha ki yazımda evime gelmemi ve yeni bedenimle evimde ilk kez karşılaştığım durumlarla ilgili yaşadığım duyguları paylaşacağım)

İnstagram : @erdincyumusak








8 Ocak 2020 Çarşamba

13. ameliyata giriş...(sol bacağımla vedalaşıyorum)

Bir önce ki yazımda ameliyata gireceğim gün gelmişti ve yazımı bu  noktada bitirmiştim.

26 Aralık 2019...

Doktorlarım, sabah ilk vakanın ben olduğumu ve ameliyata ilk beni alacaklarını söylemişlerdir. Artık neyi düşüneceğimi neye korkacağımı şaşırmıştım. Kaçmak istiyordum. Bir yandan bacağıma bakıyordum. Artık onu bir daha göremeyecektim. 21 senedir onun için emek vermiştim. 36 senedir de bir aradaydık. O benim bir parçamdı. Ayak parmaklarımı oynatıyordum. İçimden şarkı söylüyor, hayalimde onları dans ettiriyordum. Ayak bileğimi hareket ettirerek onunda bu dansa eşlik etmesini sağlıyordum. Bu onların son dansıydı, son kez bir arada oluşlarıydı. Sağ bacağımla sol bacağımı sevdim. Parmaklarımı birbirine değdirdim. Bir daha böyle bir hissiyatı yaşayamayacaktım.Parmaklarımla konuştum. Her biri ile tek tek konuştum...Dikiş izlerimi sevdim.Ayak bileğimden kalçama kadar uzanan, 12 senemi anlatan kocaman bir dikiş izi...Bacağım beni taşımıyordu, taşıyamıyordu. Sanki o da artık gitmek istiyordu. Görevini artık yapamıyordu, mahcuptu...Göz yaşlarım bacağıma damladıkça onun mahcubiyetini hissediyordum.

Her zaman ki gibi ameliyathane için giyilecek kıyafeti getirdiler. 13.ameliyata girecektim. Üzerimde ki kıyafetlerimi çıkardım ve verdikleri bez parçasını giydim. Geçmiş 21 sene gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. Erdinç neler yaşadın sen ? diyordum sürekli zihnimde...Doktoruma rica etmiştim. 13. kez ameliyathane ortamını görmek istemiyordum. Artık buna gücüm yoktu. Beni odamda hafif bayıltın , sedasyon yapın demiştim. Anlayışla karşılamışlardır. Bir tane sedye getirdiler. ''Erdinç , sen bu sedyeye uzan ve bekle'' dediler. Odanın içindeydim. Annem yanımdaydı.( Yaşadığınız korku sizin erkek olmanıza , yaşınıza, endamınıza vs bakmıyor. O an küçük bir çocuk gibi oluyorsunuz..)

Sedyeye uzanmıştım. Gözlerim dolmaya başlamıştı. 13. kez bu duyguları yaşıyordum. Bu sefer son olacaktı fakat , uyandığımda bir bacağım olmayacaktı! tanımadığım genç bir hanım girdi odama. Elinde maske vs değişik tıbbi malzemeler vardı. Ne oluyor dedim. ''Sedasyon yapacağım. Anestezi doktoruyum , sedasyon talep etmişsiniz'' dedi. Artık bilincim gidecekti. Sol elimin üstünden damar yolu açmıştı hemşireler. Buradan bir ilaç verdi. Hiçbir şey hissetmemiştim. Bekliyordum... Daha öncede sedasyon vermişlerdi ve hemen etkisini göstermişti. Artık gerginliğim çok yükselmişti.Bir an beynimde bir uyuşukluk hissettim ve kafamı geriye attım. Kulaklarımda bir çınlama başladı. Hemen başımı anneme çevirdim ve ona seslendim;
-  ''Anne tamam, gidiyorum, bayılıyorum anne! Üzülme, geri döneceğim. Beni eksik gördüğün zaman üzülme ne olur anne. Ben çıkınca ağlama anne. Bitiyor artık anne. Bir daha ameliyat olmayacak, sorun yaşamayacağım. Seni seviyorum annem. Kendine dikkat et. Üzülme annem. Bir parçamı görmeyince üzümle annem...''

Annemi kokladım, sıkıca sarıldım, öptüm, yanağını yanağıma değdirdim, elini, kolu , boynunu her yerini öptüm....

 Sadece artık ameliyathaneye gidelim dediklerini hatırlıyorum. Sedyenin sürülmesi, asansöre bindirmeleri, ameliyathaneye doğru gidiş...Hiçbiri zihnimde yok. Tamamen bayılmamıştım. Bazen bilincim gidiyor bazen geliyordu fakat ayıktığımda ne yaptığımı ne olduğunu hatırlamıyordum.

 İlk ayıktığımda ameliyat masasına geçmemi söylemişlerdir.Ameliyathane içinde olduğumu fark ettim.  Zar zor masaya geçtim. Orada bulunan doktorlar yardımcı oldular. Bilincim bazen yerine geliyordu fakat zor konuşuyordum. Anestezi doktorunun yanıma gelmesini rica etmiştim .Doktorlar hemen seslendi. Çok zor konuşuyordum. Genç bir hanımdı doktor.

 - '' Ne olur korkmayın. Anestezik anlamda bir şeyler ters gidebilir. Sakın korkmayın. Her şey olabilir. Ben tüm sorumluluğu üzerime alacak bir evrak imzaladım. Rahat olun. Tek isteğim bir sorun olursa beni getirmek için çok çaba sarf etmeyin. Ne olur bırakın çok zorlamayın. Tüm sorumluluk ben de . Ben buna razıyım . Ne olur panik olmayın ve bırakın beni...'' (aslında uyanmak istemiyordum. o an ki duygularım  bu cümleleri sarf etmeme sebebiyet vermişti. Uyanmak istemiyordum çünkü çok yorgundum. Uyanacak olursam da her şeye dört elle sarılacağımı da çok iyi biliyordum!)

Doktor - ''Erdinç...hiçbir şey olmayacak Sen burada kalacaksın.''

Tekrardan kendimden geçmiştim...

Gözlerimi açtığımda etrafımda insanlar vardı. Hala ameliyathanedeyim. Henüz başlamamışlardı. Konuşuyorlardı. Anlamıyordum. Bayılmadığımın farkındaydım. Birden bir ses duydum. Tok ve tebessüm eden  yüksek bir ses;

-  ''ERDİNÇ YUMUŞAK, iyi misin?''

O an kendimi koruduğum tüm kalkanlarımı indirmiştim. Çünkü bu ses Serdar hocama aitti. Yanımdaydı! Gelmişti! ve artık emin ellerdeydim. O beni koruyacak ve elinden gelenin en iyisini yapacaktı. 21 senemi biliyordu. Ameliyatlarımı gerçekleştirmişti ve beni kanserden kurtarmıştı. Bacağımı kaybetmemem için yıllarca çaba sarf etmişti.Aramızda bir bağ vardı. Beni sahipleniyordu.  Kendimi artık bırakabilirdim. Tamamen teslim edebilirdim. Bu sesi duyunca ağladığımı hatırlıyorum. Hem de çok yüksek bir sesle....

- Serdar hocam, geldiniz! Çok şükür! Ne olur, kalacak olan bacağım yeterli uzunlukta olsun ve kalacak olan kemiğim çok sağlam olsun hocam!

- Sen hiç merak etme Erdinç, en iyisini yapacağız

Bu benim son konuşmam olmuştu. '' Artık başlayalım '' dediklerini duydum ve derin bir uykuya daldım...


(bir sonra ki yazımda gözlerimi açınca neler yaşadığımı paylaşacağım. Gözümü açtığımda artık sol bacağım yoktu...)

instagram: erdincyumusak

5 Ocak 2020 Pazar

3. Hayatın başlangıcı...(6 aylık mücadele)

En son 2016 senesinde yazmışım. Aslında yazacak o kadar çok şey vardı ki...
Bırakmıştım yazmayı ama yeniden karar verdim yazmaya!
2016 senesinden bu zamana çok şey değişti, hemde çok...Örneğin , benim artık sol bacağım yok :)

Osteosarkom (kemik kanseri)!
21 sene !
13 ameliyat !

Herkes kendi kaderini yaşar. Her insanın başına gelen farklı olaylar vardır. Benim ki de kanser oldu. 15 yaşında yakalandım kansere. 4 kg tümör çıkartıldı sol bacağımdan. Tümör femur kemiğimi yok etmişti ve bu kemiğin yerine protez kemik takıldı. 6 ay kemoterapi tedavisi gördüm. 3 ay yatalak yattım. Aylarca fizik tedavi gördüm. Senelerce koltuk değneği ile yürüdüm. Protezimin enfeksiyon kapması nedeniyle aylarca enfeksiyon tedavisi gördüm, hastanede yattım. Protez kemik sorunlar çıkarttı ve 4-5 kez revize edildi. Tümör çıkartılması, biyopsi, protez revizeleri derken toplamda 12 ameliyat geçirdim. Yıllarım hep korku, kaygı, üzüntü, tedavi ve  acı çekerek geçti. 21 seneyi özetle bir paragrafa sığdırmaya çalıştım...

Ben 3 farklı hayatı görmüştüm 1.hayatım 21 Temmuz 1983 de başlamıştı. 0-15 yaş arası sağlıklı bir yaşam. Koşan , oynayan , bisiklet süren, hoplayan , zıplayan  bir Erdinç vardı.2.hayatım 21 temmuz 1998 de 15 yaşında başladı. 15-36 yaş arası, kanserle tanışan, hastalıkla uğraşan, engelli bir birey haline gelen, hayatı kısıtlanan, koşamayan, acı çeken bir Erdinç olmuştum. Peki şimdi ne oldu?  26 Aralık 2019 tarihi itibari ile 36 yaşında 3.hayatım başlamış oldu! Bu hayatıma bir eksikle başlamıştım. Artık sol bacağı olmayan bir Erdinç olarak devam edecektim hayatıma...

6 ay önceydi. Her şey yolunda gidiyordu. Bir gün arabadan inerken bacağıma kramp girdi. Saniyelik bir olaydı. Çok ciddi bir acı çekmiştim fakat yürümeye devam ettim. Bir sorun olmadığını düşünmüştüm. Ertesi gün işime gittim. Her şey yolundaydı. Gün içerisinde yavaş yavaş anlam veremediğim bir ağrım başlamıştı. Ne oluyor falan derken, öğleden sonra hiç yürüyememeye başladım. Hemen özel bir hastanenin acil servisine gittim ve rapor  verdiler 5 günlük iğne yazdılar. Kasla alakalı sorun olduğu söylenildi. Raporum bitmişti iğneleri yaptırmıştım fakat ağrım geçmedi. İse gidemedim ve başka bir özel hastanenin beyin cerrahi bölümüne gittim. Hastalık geçmişimi anlattım. Siyatik sinirinden olabileceği düşünüldü. Emar çekil fakat bir şey çıkmadı. İşe gidemediğim için yeniden rapor verildi ve yeni iğneler yazıldı. İki değnekle zorla yürüyordum .Ortopedi bölümüne gittim. Protezde bir şey olabileceğini düşündüm. Rontgen filmi çekildi. Doktorum protezle alakalı sıkıntı olmadığını iğneleri yaptırmam gerektiğini söyledi. 5 günlük raporumda bitmişti. Ağrılarım hala devam ediyor yürüyemiyorum. Yine ortopediye gittim. Durumu izah ettim. Yeniden iğne yazıldı ve bu sefer 1 ay rapor verildi. Toplamda sabah akşam olmak üzere 35 tane iğne vuruldum fakat hala geçmemişti. Artık çok korkuyordum ve gergindim. Bacağımla vedalaşma zamanım geldiğini düşünmeye başlamıştım.Raporum bitmeden ağrılarım geçmeyince yine doktorumla görüştüm ve stres kırığı olma ihtimali olduğunu gözden kaçırmış olabileceklerini söyledi ve apart topar hastaneye gittim .Bu sefer tomografi çekildi fakat bu da temiz çıkmıştı.Dinlenmem gerektiği ve geçeceği söylendi. Raporum bitince yine kontrole gittim. Bu sefer iğne yazılmasını istemedim. 1 ay daha istirahat verildi. Evimde dinleniyordum. Eskisine göre düzelmeye başlıyor gibiydim.Sanırım daha vedalaşma zamanı gelmemişti. Bazen değneksiz yürüyordum. Tamam dedim bu geçici, bir durum.Bu zaman zarfında özel bir fizik tedavi kliniğine gittim. Fizik tedavi doktoru tendon kopması olduğunu fizik tedavi ile geçeceğini söyledi. Evde fizyoterapist eşliğinde fizik tedavi uygulanmaya başlandı. 5 seans birebir tedavi gördüm ve devamında bana verilen ev programını düzenli şekilde uyguladım. Ağrım vardı ama eskisi gibi değildi. Raporum bitince işe başladım. Değneksiz yürüyordum. Biraz zorlanmıştım. Ertesi gün yine değneksiz işe gittim ve bayağı zorlandığımı gördüm. eve geldiğimde ağrım çoktu. Ondan sonra hep tek değnekle işe gitmeye başladım.Haftalar geçiyordu. Çok fazla zorlanıyor ama geçecek düşüncesi ile direniyordum. İşimi seviyordum. Çalışmak beni motive ediyor, ağrıma kanalize olmamı engelliyordu fakat ağrım devam ediyordu. Ağrılarım devam edince özel bir hastanede farklı bir ortopedi doktoruna gittim. Burada ki doktor da kas kopması yaşadığımı, kaslarımın protez kemiğe bağlı olduğunu, koptuğu için acı çektiğimi,operasyon ile tekrar bağlayabileceklerini fakat bu durumunda enfeksiyon riskinin protezden dolayı fazla olduğunu, zamanla kaslarımın kendi kendine tutunacağını ,beklememi söyledi. Tamam dedim ve yine işime gücüme  zorlanarakta olsa devam ettim. Çok canım yanıyordu. Sosyal hayatım tamamen sıfırlanmıştı. Sadece işe gidebiliyor, bu eylemi de çok zor gerçekleştiriyordum.

Ağrılarım artık bana göre farklı bir boyuta ulaşmıştı. Vedalaşma zamanımın geldiğini hissediyordum. Sadece gittiği yere kadar götürmek istiyordum. Son noktada her şeyi bırakacak farklı bir sürece girecektim.Bahsettiğim bu olaylar 6 aylık bir zaman diliminde gerçekleşti. evet 6 ay bu durumu yaşadım! 5.ayda tekrardan doktora gittim. Protezde bir şey olmadığını söyledi. Çok fazla revize ameliyatı olduğum için artık bu sorunlarla karşılaştığımı söyledi. Bende , eğer daha kötüye gidersem, protez kemiğime zarar verecek duruma gelirse çıkarttırmayı düşündüğümü söyledim. Bana en mantıklısının bu olduğunu, soketli protez bacak kullanabilmem için güdüğüm (kalan bacak) olması gerektiğini,bundan başka bir çare olmadığını söyledi. Artık çok yorgundum evet son noktaya gelmeyi bekliyordum. Hiç yürüyemez duruma gelince farklı bir sürece girecektim ve protez kemik çıkartılacak bacağım kesilecekti.Artık sessizleşmiştim. Bekliyordum. Acaba ne zaman son noktaya gelecektim?

Bu olayların başlamasından tam 6 ay geçmişti. 6. ayda artık hiç yürüyemez hale gelmiştim. Ağrım çok artmıştı ve artık kemiğime bir şey olduğunu düşünüyordum. hiçbir şekilde bacağımın üstüne basamıyordum. İzin aldım ve doktora gittim. Rontgen filmi çekildi. Oturup konuştuk.

Doktor - Erdinç protezin sapı kalan femur kemiğine zarar vermeye başlamış ve kemik yıpranıyor. bu kemiği kurtarmak adına protezi artık çıkartmamız lazım. Yoksa kemiğini de kaybedeceksin ve bu sefer bacağını kalçadan kesmek zorunda kalacağız.
Ben - ''Peki...Ben artık bu protez kemiği istemiyorum. 21 senemi mahvetti. Çok fazla direndim, çok fazla çaba gösterdim.  12 kez ameliyat oldum. bacağım yerinde dursun diye çok emek verdim ama buraya kadarmış. Bunun çıkartılmasını istiyorum'' dedim ve sürece start vermiş oldum...

Tek bir doktorun kararı ve benim kararım ile yola çıkmayacaktık. Benim ilk doktorum olan ve üniversitede dekan olan Serdar hocama da konu danışılacaktı. Aslında her şey onun vereceği karar sonrası netleşecekti. Bana 10 günlük rapor verdiler. Ameliyat gününü belirledik. Konsültasyon yapılacağını ve sonucu bana bildireceklerini söylediler. Konsültasyon yapılmasına 3 gün vardı. bu 3 gün kimseyle konuşmadım. Artık o kadar çok zorlanıyordum ki... gün geldi telefonum çaldı.

Doktor - Erdinç, Serdar hocayla da toplantı yaptık ve aynı fikirde. Protezinin çıkarılması gerekiyor. Yalnız ameliyat tarihini erteledik çünkü ameliyatı Serdar hoca yapmak istedi ve onun takvimine göre ayarladık. 26 aralık günü ameliyat olacaksın...

Artık her şey netleşmişti. Serdar hocamın ameliyatı yapacağına sevinirken, gidecek olan parçama üzülüyordum. Güvenilir ,emin ellerde olacaktım. Bu benim için çok büyük bir avantajdı fakat ne olursa olsun artık bir bacağım olmayacaktı...

Durumlar netleşince kendimi toparlamaya çalıştım. Artık sesim çıkmaya başlamıştı. ameliyat olmama 21 gün vardı. 21 gün boyunca evde oturup,kesileceğim günü bekleyecektim. İşte bu süreçte çok fazla yıprandım, çok fazla çöktüm, çok fazla yaşlandım, çok fazla ağladım... 6 aydır canımla uğraşıyordum.Zaten çok yorgundum. Herkese durumu söylemeye ,anlatmaya başlamıştım. Tabi ki duyan aradı, duyan çıktı geldi...Arkadaşlarım, aile dostlarım, ailem beni hiç yalnız bırakmadı. Herkes çok üzgün ve şaşkındı. İnsanlara bacağımın kesilecek olması çok ürkütücü geliyordu. 21 gün boyunca çok ağladım... Sakinleştiricilerle ayakta duruyordum. İnsanın kendisini öncesinde böyle bir duruma hazırlama gibi bir ruh hali olmuyormuş .Bunu öğrenmiş oldum. Çok okuyor ve araştırıyordum. Yaşayan insanlarla kontak kurmaya çalışıyordum. Sonrasında alınacak olan protez bacak için firmalarla iletişim kurmaya çalışıyordum. Nedir ne değildir nasıl olacak neler yaşayacağım beni neler bekliyor vs....

Çok ama çok zor bir 21 gün geçirdim . Ameliyat günü geldi çattı. Zaman geçmişti. Korku , kaygı, endişe, belirsizlik hat safhadaydı ve artık hastaneye yatmıştım. Bir gün sonra 13. ameliyatıma girecek, bacağım kesilecek,gözümü açmamla birlikte 3.hayatım başlayacaktı...

(Bir sonra ki yazımda ameliyat sonrası gözümü açmamla birlikte neler yaşadığımı paylaşacağım)

instagram :erdincyumusak