Hayat,Paylaştıkça Çoğalır...

18 Ekim 2011 Salı

Kemoterapiye veda...

6 kur tedavi 6 ay demekti. Artik tedavim bitmişti. Aynada ki ben, ben değildi! Farklı bir çocuk vardı ayna da. 15 yaşında değil de 70 yaşında gibi bir görüntüye sahiptim. Hersey eski haline donecekti. Ben yine eski ben olacaktim. Buna sonuna kadar inaniyordum. Hayatimin eski haline donmesinin yolu "inanmaktan" geciyordu!

Zaman gunler,haftalar gectikce eski istahim yerine geliyor,kilo almaya basliyor,sacim,kaşım,kirpigim çıkıyordu. Eski direncime kavuşuyordum. Bunlarin olacaagini cok iyi biliyordum. Az once de dedigim gibi cunku " inaniyordum "

Tedavi bitiminden tam 2 ay sonra artik eski "Erdinç" goruntume sahip olmuştum. Kemoterapiden eser kalmamisti. Tahlil sonuclarim cok iyi cikmisti. Doktorum herseyin yolunda gittigini,tedaviden olumlu cevap aldiklarini soylemisti ve ardindan "Erdinc asla inancini yitirme bu sekilde hayata devam et" demisti. Evet inanmak basarmanin yarisiydi ve kalan yarisida tedavi ile tamamlandi. Sonuc ise BAŞARMIŞTIM!

Tedavi bitimi ve duzelmem yaz ayina denk gelmisti. Kemoterapi nedeniyle 1 sene okulumu dondurmuştum. Lise 1. Sinifi gecmiş 2.sinifa gidememistim. Yaz sonu okullar acilacak ve ben okula yeniden merhaba diyecektim. Fakat cok ciddi bir sorun vardi. Ameliyat nedeniyle hala degneklerle yuruyordum. Okula bu sekilde baslamak zorundaydim. Bu durum benim icin cook tuhaftı. Degneklerden ne zaman kurtulabilecegimi bilmiyordum. Farkli bir okul seruveni beni bekliyordu. Artik hayatim daha mi zor olacakti? Nelerle karsilasacaktim? Kafamda surekli soru isaretleri dolaniyordu. Tek dogru iki kelime vardi "inanmak ve basarmak "!

23 Haziran 2011 Perşembe

Kemoterapi ve Magnezyum Eksikliği

Kemoterapi tedavisinin bitmesine az kalmıştı artık. Hayat benim için sadece istifra etmekten ve halsizlikten,ağrılardan ibaretti. Nefes alıyorumdum fakat bir nefes için çok çaba sarf ediyordum. İlaç aldıktan sonra 16 gün boyunca istifra ediyor,yemek yiyemiyordum. 17. gün de biraz toparlıyordum kendimi.18. gün de bir iki lokma yemek yemeye başlarken 19 - 20 - 21. günlerde yine ilaç alıyordum. Bu şekilde bir hayatım vardı işte. 

Bir gün yatağıma uzanmış bir şekilde dinlenirken birden ağzımın yana kaydığını, el parmaklarımın kendi kendine kasıldığını ve değişik şekillere girdiğini hissettim. Korkuyla yataktan kalktım. Kimseye seslenemiyordum,konuşamıyordum. Ağzım istem dışı kayıyordu. Tamam dedim buraya kadar ! Felç geçiriyorsun Erdinç ! 

Yaklaşık yarım saat boyunca bu pozisyonda kaldım. Ardından yavaş yavaş düzelmeye başladım. Konuşmaya başlayabildiğim an ağlayarak bağırmaya başladım. '' Anne koşşşş,anneee...Bana birşeyler oluyor ! '' Olanları anneme anlattım . o da benim gibi korku ve paniğe büründü. '' - İlaçların yan etkisidir Anne'ciğim. Önemli bir şey değildir '' diyebildi. 

Gün içerisin de bu durumu bir kaç kez daha yaşadım. Çok enteresandı. Bir anda elinizin,yüzünüzün kontrolünüz dışında kasıldığını, gerildiğini,değişik şekillere girdiğini düşünün ve hareket edemiyor konuşamıyorsunuz. 

Bir kaç gün sonra doktora gittik. Durumu izah ettik. Bir kaç tahlil ve tetkik yapıldı. Sonuç : Kemoterapi ilaçlarından kaynaklanan magnezyum eksikliği. Bu eksikliğin yarattığı durum ise yaşadığım istem dışı kasılmalar,konuşamama durumlarıymış. Doktor ilaç yazdı ve nasıl kullanacağımı anlattı. Bu durum kemoterapi tedavisi boyunca geçmeyecekti. alacağım ilaç sadece sık ve ağır kasılma geçirmemi önleyecekti. 

Yine hayatımda bir ilki yaşıyordum. Resmen geçici bir süre felç oluyor,elimi kullanamıyor konuşamıyordum. Kim bilir daha neler neler görecek,yaşayacaktım ! Tek gayem bu tedavinin bir an önce bitmesi ve olumlu sonuç alabilmekti...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Kemoterapi ve Kanamalar

Kemoterapi sürecini inanılmaz ağır atlatıyordum. İlaçların yan etkileri çok fazlaydı ve ağır ilaçlar veriliyordu. Vücudumun tüm dengesi alt üst olmuştu. Yeni bir beden de farklı bir hayat sürer olmuştum. Aynaya bakmıyordum, ta ki ayna bana bakana kadar !

Bir gün hastaneye gitmek için evden çıkarken kapının önünde ki ayna ile karşı karşıya geldim. Aileme aynaya bakmak istemediğimi belli etmemeye çalışıyordum. O nedenle evde ki aynaları kapattırmamıştım. Önlerinden geçerken hep başım eğik bir şekilde geçiyordum. Ama o gün ne olduysa birden başımı kaldırdım ve ayna bana baktı ! 3 kür ilaç almıştım. Bu yaklaşık 3 ay demek oluyordu. 3 ayda inanılmaz bir şekilde değişmiştim. Aynada ki beni tanıyamadım. Yüzümün güneş gören kısımlarında lekeler oluşmuş,kaşım,kirpiğim,saçım yok olmuştu. Ayrıca yüzümde kırışıklıklar vardı. Bu ben miydim ? 15 yaşında ki Erdinç'in görüntüsü müydü ?

Yine her zaman ki gibi 3 gün üst üste ilacımı almıştım ve evde yatıyordum. Artık istifra etmek hayatımın bir parçası olmuştu. Çok hızlı bir şekilde kilo veriyordum. Yeme içme tamamen kesilmişti. Sabaha karşı saat 4 civarında uyanmıştım. Burnumdan kan gelmeye başlamıştı. Şaşkınlıkla yanımda duran peçete ile silmeye, durdurmaya çalışıyordum. İlk defa böyle bir şey oluyordu. Sanki vücudumda ki tüm kan burnumda toplanmış ve oradan akıyordu. Kimseyi uyandırmak istemediğim için kendi başıma durdurmaya,tampon yapmaya çalışıyordum. Kanama artınca yanımda duran poşeti önüme aldım ve etrafa saçılmasını önlemeye çalıştım. Artık çok ilerliyordu. Sakince yanımda uyuyan anneme seslendim ve durumu anlattım. Annem poşetin içinde ki kanı ve etrafında ki kanlı tamponları görünce şok olmuştu. '' - Hemen hastaneye gidelim Erdinç.  -Biraz daha bekleyelim ben gitmem hastaneye anne ! '' bıkmıştım zaten hastaneye gitmekten. Baktım ki durum gittikçe ciddileşiyor '' - Anne hemen hastaneye gidelim dayanamıyorum '' deyip yataktan doğruldum ve tekrar yatağa yığıldım. Fazla kan kaybettiğim için bayılmıştım. Annem hemen ambulans çağırmış,apar topar taşımışlar beni. Bir ara gözümü açtığımda ambulansın içinde olduğumu fark ettim ve tekrar bayıldım. Annem yanı başımda ağlıyor saçımı seviyordu...

Hastaneye vardığımızda kendime gelmiştim. Yarı ayık yarı baygın bir şekilde sedyede yatıyordum. Herkes koşturuyordu bense başıma ne geleceğini bilmez şekilde sedyede duruyordum. Ambulans da geçici tampon yapmışlardı. O kanamayı durdurmuştu. Hemen kulak - burun - boğaz polikliniğine götürdüler beni. Geçici tampon çıkartıldı. Ağız ve burun kısmıma uyuşturucu bir krem sürüldü. Ne yapılacağını anlamamıştım. Doktor '' - Erdinç, burnundan gelen kanamayı durdurmamız lazım. bunun için burun deliklerinden sıkı bir tampon uygulaması yapacağım.'' doktorun elinde her biri en az 1 metre uzunluğunda sargı bezi vardı ve bunlarla burun deliklerimi tıkayacaktı. Peki ya çekeceğim acı ?

Sadece ağzımı,dudaklarımı hissetmiyordum. Burnumu hissediyordum. Nasıl bir uyuşma durumundaydım anlamış değildim. Doktor işleme başladı ve beraberinde ben bağırmaya. Böyle bir acı olmazdı. Sanki o bezlerin boyu metrelerce uzundu. Bir türlü işlem bitmiyordu. Bir ara anneme baktım ve başını diğer tarafa çevirmişti. Bakamıyordu ! Çektiğim acıya o da dayanamıyordu. Artık sesim kısılmış göz yaşım kalmamıştı. Sonunda her iki burun deliğine 1 er metrelik sargı bezi yerleştirildi. Yaşadığım stres ve acı nedeniyle ben yine bayılmış sedyeye yığılmıştım.

Artık kan alma vakti gelmişti. Çok kan kaybetmiştim. Doktorum bu kanamanın ilaçlardan dolayı trombosit düşmesi nedeniyle olduğunu söyledi. Kemoterapi alan hastalarda görülen bir durummuş.Hem kırmızı hem de beyaz kan almam gerekiyordu. Ayrıca doktorun dediği cümle '' şayet 1 saat daha geç kalsaydınız Erdinç'i kan kaybından kaybedebilirdik. Yaklaşık 200ml kan kaybetmiş '' oldu. Farkında değildim ama ölümden dönmüştüm.

O gün gece yarısına kadar hastanede kaldım ve sürekli kan aldım. 3 gün boyunca burnumda ki tamponla gezdim. Burun tıkalı olduğu için artık tat alma duyum da yok olmuştu. Hayatımın 3 günün bu şekilde geçirmek zorundaydım. Tek korkum bu tamponların girerken yarattığı acı çıkarkende olacak mıydı ? ki bu gerçekleşmedi çok şükür... Hala nefes alabiliyordum...Hala yaşıyordum...

19 Haziran 2011 Pazar

Saçlarım Kopuyor Anne...!!!

Kemoterapi'nin ilk gününü kolay atlatmıştım. Herhangi bir değişiklik yoktu hayatımda. 2.gün ilaç almaya gittim. Her zaman ki işlemler yapıldı serum bağlandı ve kırmızı ilacımı aldım. Hastaneden çıkıp eve doğru giderken vücudumda tuhaf halsizlik,mide bulantısı başlamıştı. Anlam veremiyordum. İlk günkü gibi kolay olacağını sanıyordum. Eve vardık ve bulantı iyice arttı. Artık dayanamıyor sürekli istifra ediyordum. Yemek yiyemiyor sadece istifra ediyordum. Artık hayat,nefes almak ilaçlar yüzünden daha da zorlaşacaktı. Bu tepkiler ilaçların yan etkisiydi. Yemek yiyememek ve sürekli istifra etmek vücut direncimi düşürüyor halsiz bırakıyordu. Bunlar hiç beklemediğim bilmediğim reaksiyonlardı. Bu durum 6 kür boyunca bu şekilde devam mı edecekti ? 

3. gün hastaneye giderken artık çok fazla bitkin ve güçsüzdüm. İlaçların yan etkilerini çok çabuk görmeye başlamıştım. Tek isteğim bir an önce bitmesiydi. Çünkü her ilaç aldığımda damar yolum tek seferde bulunamıyor acı içinde kıvranıyordum. Her gidiş gelişlerim henüz değneksiz yürüyemediğim için çok zor oluyordu. İlaçların kokusu burnumdan hiç gitmiyordu. Yemek yiyemediğim için sürekli ilaç istifra ediyordum. Bu nasıl bir hayattı ? Bu nasıl bir işkenceydi ? Bu kadar zor muydu bu hastalıktan kurtulmak ? 

Eve dönmüştüm yine. 18 gün rahattım. 18 günden sonra yine 3 gün üst üste ilaç alacaktım. İlk kürü atlatmıştım. En azından iğne acısı yaşamayacaktım. neredeyse her yarım saate bir istifra ediyordum. İstifra etmeye bile gücüm yoktu artık. Başımı dik tutmakta zorlanıyordum. Düşündüğüm tek şey '' bitsin artık bu '' oluyordu. 

Halsizlik,istifra,baş ağrıları bitmek tükenmek bilmeyen yan etkilerdi. Artık kilo vermeye başlamıştım. ilk kürün 10. günüydü. Yatağıma uzanmış baş ağrısı ile kıvranıyordum. Kendi kendime başıma masaj yapmaya çalışırken birden elime saçım geldi. Bir anlam verememiştim. Saçımı çektim ve olduğu gibi elimde kaldı.Ardından bir tutam daha,onun ardından bir tutam daha,bir daha,bir daha....İnanamıyordum ! Saçım kökünden çıkıyordu ! Yataktan bağırarak,ağlayarak kalktım. '' - Anneeee....saçlarımmm,saçlarımmm...saçlarım kopuyor anne ! Saçlarım gidiyor anne ! Saçlarım dökülüyor anne !  '' Anneme sarılarak ağlamaya devam ettim. Saçlarım dökülüyordu,yok oluyordu,tamamen değişiyordum,zayıflıyordum. O an ki şokla saçlarımı kendim tutarak çekmeye başladım. Annem beni durduramıyordu. 15 yaşında bir delikanlıydım. Saçlarım benim için çok önemliydi. Onlar beni yakışıklı gösteren,jole sürdüğüm,kendimce şekil verdiğim bedenimin parçasıydı...

Artık saçlarım yoktu ! Hepsini tamamen kaybetmiştim. Aynaya bakmak istemiyordum. Herkes bana acıyarak bakacaktı artık. Tüm gözlerde aynı bakış olacaktı. Tüm ağızlardan aynı kelime aynı ses tonu çıkacaktı . '' ahh yazıkk yavrumm benim ! '' Neye üzüleceğimi şaşırmıştım !

Elimden geldiğince bu halimi kabullenmeye başlamıştım. Artık sokağa bu şekilde çıkacaktım. Şapka ile kapatmaktan başka çara yoktu. ama yinede tedavi gördüğüm belli oluyordu. Çünkü saçım dışında kaşlarım,kirpiklerim ve vücudumda ki tüm tüyleri kaybetmiştim. Görüntüm tamamen değişmişti. Artık hastalıkla birlikte insanların bakışları ile de mücadele etmem gerekiyordu !

Not : Keoterapi tedavisi boyunca  sadec bir kez fotoğraf çektirdim. Altta ki fotoğraf tedavinin son aylarına doğru çekilmiştir. Bu fotoğrafın en büyük anısı ise ; tedavim bittikten yıllar sonra bir arkadaşım bu fotoğrafımı gördü ve ilk tepikisi '' aa Erdinç bu deden mi ? '' oldu. (İlaçlar yüzde leke oluşmasına,kaş,saç,kirpik dökülmesine ve yaşlı bir görüntüye sahip olmaya sebep oluyordu.. )



13 Haziran 2011 Pazartesi

Kemoterapi İçin Start Verildi...

Tedavi programı belirlenmişti. Kesin ve kesin kemoterpiye başlayacaktım. Bu tedavi 6 ay sürecek 21 gün aralıklarla 3 gün üst üste ilaç alacaktım. Bu arada okullar açılmış fakat ben tedavi nedeniyle dondurmuştum. 1 sene kaybım olacaktı. Henüz değneksiz yürüyemiyordum. Önümde çooook uzun bir yol vardı...

İçim de yine o bitmek tükenmek bilmeyen korku ile hastaneye gittim. Onkoloji servisi nasıldı ? İnsanlara ne yapıyorlardı ? Nelerle karşılaşacaktım ? Ne kadar saat kalacaktım ? Sedye üzerindeyken onkoloji polikliniğine gidene kadar aklımda uçuşan sorulardı. Polikliniğe girdim ve ilk şoku yaşadım ! Hastalar bitkin, yüzlerinde maske takılı,saçları,kaşları,kirpikleri dökülmüş,ayakta durmayı bırakın oturmakta bile zorluk çekiyorlar. Ben henüz 15 yaşındaydım. Bu duruma gelmek,bu görüntüye bürünmek istemiyordum. Çocukluğuma yakıştıramıyordum bu manzarayı...

İşlemlerim yapıldı ve tedavi odasına geçtim. Yine aynı manzara ! Hastalar sandalyede oturuyorlar ,kollarında serum bağlı ilaç alıyorlardı. Bu tablodan anladım ki bende de damar yolu açmaları gerekecekti. Çok zor bulunan damarlarım vardı ve ilk seferde açılması mucize olurdu.

İlaçlar serumlara enjekte edildi. Tek bir serum değil 3 büyük şişe serum alacaktım. Hemşire ile karşı karşıya geldik. '' - Erdinç damar yolu açacağım. Ailen damarlarının zor bulunduğunu söyledi. Lütfen çok kıpırdama. İlk seferde halledelim. '' ben titrek bir tonla '' - Peki '' cevabını verebildim. İlk deneme başarısız,ikinci deneme başarısız,üçüncü deneme oldu derken yine başarısız ve dördüncü denemede bingooo ! Damar yolum açılmıştı fakat ben tükenmiştim. Hiç kıpırdamadan duruyordum. İlaçları hissetmiyordum. Serum şişesinin içinde ilaç kırmızı renkti. İçimden '' harika ! bu böyle bir tedavi ise hiç zorlanmayacağım ve çabucak atlatacağım '' diyordum.

Tam 4 saat olmuştu. Serum çekildi ve '' hadi Erdinç yarın yine görüşeceğiz '' sesi ile kalktım sandalyeden. Hiç sağıma soluma bakmadan hareket ediyordum. Etrafımdakileri görmek istemiyordum. Başım hep öne eğik bir şekilde yürüyordum. Sedyeme çıktım ve hastane çıkışına doğru ilerlemeye başladık. '' Erdinç iyi misin anneciğim ? var mı bir ağrın ,sızın ? Kendini nasıl hissediyorsun ?  - İyiyim anne. Sadece iğne yerlerim acıyor. Onun dışında her şey normal. Bir problem yok. ''

Eve vardık ve dinlenmeye çekildim. Yorulmuştum. Koltuk değnekleri ile yürümek zordu ya da ben nasıl kullanılacağını bilmiyordum. Önümde 2 gün daha vardı. Ondan sonra 21 gün rahattım ( tabi ben öyle zannediyordum...) Günlüğüme kemoterapi günlerimi not almaya karar vermiştim. Biraz dinlenince aldım elime kalemi başladım yazmaya...

Ben Maske Takmam !

3 ay dolmuştu. Artık yataktan kalkabiliyor,bir takım ihtiyaçlarımı kendim görebiliyordum. Bacağıma çok yüklenmemek şartı ile üzerine basabiliyordum. O kadar iyi bakım gördüğüm halde kalçamda yaralar oluşmaya başlamıştı. önce ki yazım da bahsetmiştim sıcaklardan. Allah yardım etti ve daha çok yara oluşmadan yataktan kalkabildim. Hayatımda ilk defa yatalak bir yaşam sürmüştüm. Duş alamıyorsunuz,tuvalete gidemiyorsunuz,lavabo altında foşur foşur elinizi yıkayamıyorsunuz,su içmek istediğiniz kalkıp alamıyorsunuz,sürekli yanınızda biri olması gerekiyor ve ona bağımlısınız. Çok ama çok zor bir yaşam. Üstelik bu yaşamı yıllarca sürmek zorunda olan kişiler var.Yatalak yaşam farkındalığımı arttırmıştı.

Artık hastaneye gitme zamanıydı. Patolojı sonucu çıkmıştı. Bu sonuca göre bundan sonra ki tedavi belirlenecekti. Doktorum ameliyat olmadan önce kemoterapi gerekmeyebilir demişti. Ama yinede patoloji sonucu önemliydi. Kalp atışları hızlandı. Kemoterapi hakkında detaylı bi bilgim yoktu. Nasıl uygulanır,ne kadar uygulanır vs...tek bildiğim ilaçlardan dolayı saçların döküldüğü,zayıflanıldığı ve maske kullanma zorunluluğu. Benim sürekli tekrar ettiğim cümle ise '' ben maske takmam '' idi.

Annemle birlikte doktorun odasına girdik. Her zaman ki gibi doktorum beni karşısına oturttu ve '' -Bak Erdinç., patoloji sonucuna göre kemoterapi tedavisi görmen gerekiyor. Risk almak istemiyoruz. Tekrardan aynı sıkıntıları yaşamanı ve metestazla karşılaşmanı istemiyoruz. O nedenle kemoterapi tedavisine başlayacağız. Artık onkoloji servisine gideceksin. Bende sürekli takip edeceğim gelişmeleri. Bu tedaviyi bitirdikten sonra kontrollerin yapılacak ve tamamen kurtulacağız kanserden '' Söyleyecek sözüm yoktu. Tek yapabileceğim ağlamaktı ve bende o sırada bol bol ağladım. Saçlarım mı dökülecekti ? Güçsüz kalacak kadar kilo mu verecektim ?  ve maske mi kullanacaktım ? Peki ya canım çok acıyacak mıydı ?Sorular sorular ve beraberinde korkuları tabi ki....

 Doktorun yanından ayrıldığımız da anneme ısrarla aynı cümleyi söylüyordum '' ben maske takmam,ben maske takmam ! ''

6 Haziran 2011 Pazartesi

3 Ay Yatalak Yaşam ve Enfeksiyon...

Adana nın en sıcak yazı. Havanın 40 dereceyi geçtiği bir sıcak ve ben ameliyat olmuş evde yatıyorum. Doktorum 3 ay boyunca yataktan kalkamayacağımı söylemişti. '' - Erdinç çok ciddi bir operasyon geçirdin.Bacağın atel alçıda kalacak ve yataktan kalkmaman gerekecek '' Hayatım da ilkleri yaşamaya başlamıştım. 3 ay tuvalet ihtiyacımı görmek için bile kalkamayacaktım. Yapılacak bir şey yoktu. Her zaman ki gibi başa gelen çekilecekti.Yatmak ağır gelmiyordu ama ''altından alınması'' en çok bu üzüyordu beni. Sağ olsun canım annem hiç üzülmeyim diye elinden geleni yaptı 3 ay boyunca ve bana hiçbir sıkıntı hissettirmedi. 
Havanın sıcak olmasından bir kaç dikişimin kaynaması sorun olmuştu. Dikişlerimi aldırmaya hastaneye gittik. Tutmayan dikişlerden sıvı akıyordu. Doktor enfeksiyon kaptığımı ve antibiyotik tedavisine başlamam gerektiğini söyledi. İğne,hap derken ilaçlar bitti ama enfeksiyon geçmemişti. Son çare kaynamayan dikiş yerlerinden tekrar açılacak, o kısım yıkanacak ve tekrardan dikilip kapatılacaktı. Bunlar lokal anestezi ile gerçekleşecekti. Tabi ben bunu duyunca başladım korku içine girmeye. 3. kez operasyon geçirecektim...

Korku içinde lokal anestezi ile gerçekleşecek operasyon zamanı geldi çattı. Aslında korktuğum gibi olmamıştı. Sadece uyuşması için vurulan 7 tane iğneyi hissetmiştim bunun dışında hiçbir his yoktu. Çok enteresan bir andı. Bacağımın bir kısmı açık ve ben içini görüyordum. Evet evet bir kaç saniyeliğine de olsa meraktan başımı kaldırıp bakmıştım neler oluyor diye =) Ama tabi sadece bir kaç saniye. Yüreğim dayanmadı gördüğüm manzara karşısında. 3. operasyon macerası da böyle sonuçlandı. Enfeksiyondan kurtulmuştum. Artık böyle bir durum yaşamayacaktım.3 ay geçtikten sonra ayağa kalkacaktım ve her şey son bulacaktı.

( Nereden bilebilirdim ki 3 ay sonunda kemoterapiye başlayacağımı,2 sene değneklerle yürüyeceğimi ve ilerleyen yıllarda tekrar enfeksiyonla karşılaşacağımı ! )

2 Haziran 2011 Perşembe

7 Saat Süren Ameliyat ve 4kg Tümör

Gözlerimi açtığımda ağzımda oksijen maskesi takılıydı .Sadece soğukluk hissediyorum.Çok fazla üşüyordum. Sürekli '' Erdinç uyan,Erdinç ameliyat bitti,Erdinç kendine gel '' sesleri çınlıyordu kulağımda. Etrafımda yeşil gömlekli insanların sülitlerini görüyordum. Her yer puslu. Bir kaç dakika gözüm açık kalıyor sonra tekrar uyuyordum. Gözümü tekrar açtığımda sedye de odama doğru götürülüyordum. Bir an annemin sesini duydum '' Erdinç,anneciğim buradayız,ameliyatın bitti,çıktın anneciğim,yanındayım annem '' sadece ''yavaş sürün sedyeyi çok acıyor çok acıyor'' diyebildim ve tekrar uyudum. 3. kez gözümü açtığım da ise yatağıma yatırılmaya çalışıyordum. O sırada sarsıntıdan dolayı korkunç bir ağrı çekiyor,canım acıyordu. Sürekli sorduğum soru ise '' bacağım yerinde mi ? Bacağım duruyor mu? Bacağıma bakın ? Anne bacağıma orada mı ? '' Ameliyatın amputasyonla sonuçlanmayacağını biliyordum fakat yinede tedirgin ameliyata girmiştim. '' Merak etme anneciğim herşey yolunda,bacağına bir şey olmadı '' Rahatlamıştım .Ama yine uykuya daldım. Morfin bağlamışlardı ve her 15dk da bir cihaz otomatik olarak vücuduma morfin veriyordu. Dolayısı ile uykuya geçiyordum sürekli. Artık yavaş yavaş gözümü açabiliyordum. İlk işim hafif doğrulup bacağıma bakmak oldu. Boydan aşağı doğru sarılmış ve atel alçıya alınmıştı. Bandajların arasından 2 tane kalın hortum sarkıyordu ve o hortumlardan kan akıyordu. Sağ elimin üstünde bir intiraket bağlı oradan morfin alıyordum. Sol elimin üstünde ki intiraketten de kan alıyordum. Sırtımda tam omurum da bir rahatsızlık hissediyordum. Oradan da ince bir hortum bağlanmıştı.Çok şiddetli ağrım olursa oradan morfin verilecekti. Kısaca her yerimden sarkan bir hortum,serum vs vardı. '' - Anne kaç saat oldu ? Çıkarttılar mı tümörü ?  - Anneciğim ameliyatın 7 saat sürdü ve 4kg ağırlığında tümör çıkartıldı.Biz de çıkan parçayı gördük.Çok ama çok büyüktü.Kurtuldun annem ! '' 7 saat ve 4 kilo tümör ! Şaşırmıştım! Hala nefes alabiliyordum ve hala bacağım yerinde duruyordu. Çok zor 10 gün geçirdim hastanede. 10 gün boyunca yataktan kalkamıyor ,hareket edemiyordum. Tuvalet ihtiyacıma bile gidemiyor,altımdan alınıyordu. Ağrılar korkunç şekilde şiddetliydi. Aradan bir kaç gün geçince annem başladı anlatmaya. '' Sen ameliyattayken sürekli dua ettik. Çok zor bir 7 saat geçirdik,zaman durmuştu sanki. Doktorun dışarı çıkar çıkmaz hemen yanına koştuk. Serdar Bey'in gözlerinin beyazı gözükmüyor,kıpkırmızı olmuştu.Resmen kan oturmuştu gözlerine.''- Ortopedinin en zor fakat en başarılı ameliyatını gerçekleştirdik.4 kg tümör çıkarttık.Tümörü size bahsettiğim damardan sıyıra sıyıra çıkarttım.O nedenle bacağı kurtarabildik. Herşey yolunda'' dedi. Hepimiz sevinç gözyaşlarına boğulduk.'' Annemden duyduklarıma çok sevinmiştim. Kurtulmuştum ! 
Benim gibi küçücük iğneden korkan biri için 10 gün hastanede yatmak resmen ölümdü. Tahmin edersiniz ki sürekli iğne yapılır ,ilaç verilir,pansuman,ateş-tansion ölçme...En zoru pansumanlarımdı. İlk pansumanımda hem heyecan hem korku vardı. Acaba bacağımın şekli nasıldı? Dikişlerim ne kadardı ? O hortumlar neydi ? Pansuman zamanı...Ben de büyük bir ağıt,korku. Bandajların açılması,sargı bezlerinin dikişleri takılması ve çektiğim acı. Sonunda tamamen bandajlar çıkartıldı. Şok olmuştum ! Bacağım neredeyse boydan boya dikişliydi. Diz altında ve bacağın üst kısmında hortumlar takılıydı ( Onların adı direnmiş.Pis kanı boşaltmaya yarıyormuş ve 2-3 gün sonra çıkartılırmış.) Oldukça şaşkındım .Ne kadar büyük bir operasyon geçirdiğimi daha iyi anlıyordum. Pansuman ağıtla başlayıp ağıtla bitmişti. Hastane süreci yani 10 gün acılar içinde geçti. Bu acılara bir de sıcak eklenmişti. O sene Adana da sıcak tavan yapmıştı. 40 derece de yatakta yatıyordum ve klima yoktu ! 10 gün sonun da büyük bir sevinçle evime çıktım. En azından artık hastane stresi yoktu. Evimde daha temiz bir ortamda kalabilecektim.Bu sayede motivasyonum da artmış olacaktı. Gerçekten insanın evi gibi yok...ve artık evdeydim...farkında değildim belki ama çok ciddi zorluklar beni bekliyordu !

30 Mayıs 2011 Pazartesi

21 Temmuz...'' İyi ki Doğdun Anne'ciğim ''

Zaman geçmek bilmiyordu. Artık bir an önce olsun bitsin istiyordum. Beklemek daha çok gerginliğe sebep oluyordu. Sonunda hastaneden telefon geldi. '' - Ameliyat malzemeleriniz hazırlandı ve tarih belli oldu. 20 Temmuzda yatışınız yapılacak 21 Temmuz da ameliyat gerçekleşecek '' Annem bu konuşmaları olduğu gibi bana aktardı. Şaşırmıştım. '' - 21 Temmuz mu ? '' Yine gözlerim doldu. Annem bana ben ona şaşkınlıkla bakıyorduk. Neden mi ? Çünkü 21 Temmuz benim doğum günümdü ! Doğum günümde ameliyat masasında olacaktım! Ameliyatın bu tarihe denk gelmesi nasıl bir tesadüftü ? Halbuki farklı planlarım vardı. Ama yine yapılacak bir şey yoktu, çünkü herşey hazırlanmıştı. 20 Temmuz da yatış yapıldı. Hastanede zaman tamamen durmuştu ! Keşke evde olsaydım ve sabah direk ameliyata gelebilseydim. Ama hastanede yatmam gerekiyordu.Yarına hazırlık için yine tahliller yapılacaktı.Benim şuanda evde olmam yarına doğum günü hazırlığı yapıyor olmam gerekiyordu.Bu nasıl bir tesadüftü hala anlam veremiyordum. O gün sabaha kadar uyuyamadım. O zaman ki korkuyu,endişeyi anlatamam. Sürekli ağlayan bir çocuk düşünün. Çok büyük bir ameliyat geçirecektim o nedenle korkuya engel olamıyordum. 21 Temmuz...Gün ışıdı...Dışarıdan sedyenin tekerlek sesleri geliyordu. '' - Anne,beni almaya geliyorlar biliyorum.Buraya doğru geliyorlar! '' kapı açıldı ve söylediğim gibi oldu. '' - Üzerinde ki herşeyi çıkart ve bu yeşil kıyafeti giy Erdinç,ardından sedyeye uzan seni ameliyathaneye götüreceğiz '' Yüzüm pancar gibi,kalp atışlarım tenimden gözüküyor.Yaş durmuyor.Dediklerini yapıyorum.Annem sedyenin başucunda arkadan hızlı hızlı yürüyor. '' - Anneciğim biz buradayız,seni bekleyeceğiz,bol bol dua oku,kapıdan ayrılmayacağım,hep dua edeceğim.Buradayım annem,herşey güzel olacak,çıkacaksın anneciğim.Korkma kuzum benim.Buradayız! '' Ben artık konuşamıyordum ağlamaktan.Sadece '' - korkuyorum anne,dua et,çok korkuyorum '' diyebildim.Artık annem kendini tutmakta zorlanıyordu,sesi titreyerek '' - İyi ki doğdun anneciğim '' dedi ve beni içeriye aldılar. Artık annem bedenen yanımda değil duları yanımdaydı! Ameliyathanenin bekleme odasına alındım.Benden başka bir çok hasta bekliyordu sırasını. Soğuk ve ilaç kokan bir yerdi. Deli gibi ,boş boş bakıyordum etrafa. Tam bir kurbanlık koyun gibiydim. Kimseyi tanımıyorum. Herkes yabancı. Bir an Serdar Bey i yanıma doğru gelirken gördüm. O an  ki mutluluk tarif edilemezdi. Tanıdığım bir insanı gördüm! Güvendeydim. '' - Erdinç nasılsın ? hazır mısın ? Birazdan alacağız seni.Ekip tamam herşey hazır. Korkularını azaltmaya çalış.Acı duymayacaksın,çünkü uyuyacaksın.Hadi bakalım ben geçiyorum ameliyat odasına'' dedi ve gitti. Biraz rahatlamıştım ama ağıt devam ediyordu.10dk sonra beni almaya geldiler.Yine sedyenin tekerlek sesleri! Ameliyat olacağım odaya girdim sonunda...Kocaman ışıkların altında bir yatak,buz gibi ve makinaların bip...bip..bip..sesleri.Sedyeden ameliyat masasına geçtim. Artık kendimi tamamen bırakmıştım. Titremeye,bağırarak ağlamaya başlamıştım. Serdar Bey '' Ben buradayım Erdinç,sakin ol,sakin ol '' diyordu.Vücuduma cihazların parçalarını bağladılar.Göğüse,kola,parmağa.Gittikçe korku artıyordu. Sadece '' bayıltın beni ne olur dayanamıyorum,uyumak istiyorum bir an önce '' diyebildim. O sırada anestezi doktorunun elimin üzerine takılı olan intiraketten ilaç verdiğini gördüm. Serdar Bey baş ucumdaydı.Bir an kulaklarım çınlamaya başladı '' - Erdinç 10 a kadar say,uyumaya başlıyorsun '' sesler gittikçe uzaklaşıyordu,bayılmaya başlıyordum.Serdar Bey'e dönüp '' Bugün benim doğum günümdü '' dedim ve uykuya geçtim...

Doktor- Hasta İlişkisi Çok Önemli !

Bu arada,anjiyodan önce lokal anestezi ile tümörden parça alınmıştı.Fakat parça yetersiz bulundu ve genel anestezi ile parça alınmasına karar verildi.İlk ameliyatımı olacaktım.Komplike bir operasyon değildi ama ilk kez başıma gelen bir olaydı.Büyük bir korku ile ilk genel anestezimi aldım ve operasyonu geçirdim.Pataloji ve Anjiyo sonucunu alıp Serdar Bey'in yanına gittik. Yine beni odaya almayacaklar ve konuşulanları duymayacağım içi gergindim. Fakat Serdar Bey  ''- Erdinç de içeri gelsin konuşalım'' dedi. Gittiğim hiçbir doktor bunu yapmamıştı. Doktorum beni karşısına oturttu ve anlatmaya başladı. '' - Bak Erdinç, sol bacak femur kemiğin de oldukça büyük bir tümör var. Bu tümörün bacağından çıkartılması lazım.Tümör femur kemiğini yemiş durumda.O nedenle femur kemiğini de çıkartıp yerine protez kemik takacağız.Bu protez kemik izmir'den getirtilecek.Bundan sonra ki hayatın da kısıtlama olacak.Aktif spor yapamazsın,koşamazsın,kilometrelerce yol yürümemelisin,çok ağır taşımamalısın,protez kemiği yıpratacak,deformasyona uğratacak hareketlerde bulunmamalısın.Unutma ki bu Allah yapısı değil kul yapısı olacak.Şuan çok büyük bir şansımız var.Ana damarın tümöre yapışık değil.Şayet yapışmış olsaydı bacağını kesmek zorunda kalacaktık.Tümörü damardan sıyırarak dikkatli bir şekilde çıkaracağım.Osteosarkom kolay bir hastalık değildir! Sen de bizde zor aşamalardan geçeceğiz.Bunları bilmeli ve hazırlıklı olmasın.Ameliyat sonrasında belli bir zaman sonra ayağa kalkacaksın,yürüyebileceksin.'' haliyle çok şaşkın ve aptalca bir ifade oluştu yüzümde. Başıma gelecekler anlatılmıştı bana. Sanki 15 yaşında değil koca bir adamdım. Sorduğum her soruya cevabımı almıştım. '' - Peki Serdar Bey ne zaman ameliyat olacağım ? - İzmir den protez kemiğin hazırlansın sana haber vereceğiz önceden ve sende ruhen kendini hazırlayabileceksin '' Hastaneden ayrıldık,tabi ben salya sümük. Herşeyi öğrenmiş olmak güzeldi ama yaşayacaklarımı düşündükçe göz yaşlarıma hakim olamıyordum.Çünkü çok ama çok korkuyordum! Nasıl ağrılarla karşılaşacaktım? Ne zaman ayağa kalkabilecektim ? Çok canım yanacak mıydı ? Nasıl yürüyebilecektim ? Bunları düşündükçe ağlıyordum tabi ki. Bekleyecektik.Başka çare yoktu.Bekledikçe de bu sorular çoğalacak gerginlik son safhada olacaktı.Yapılacak birşey yok...

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Endişeli 2 Ay ve Anjiyo !

2 ay doktor beklenecekti. Sonuçta osteosarkom hastalığında her doktorun işaret ettiği kişi Prof.Dr.Serdar ÖZBARLAS'dı. Ahhh ahhh ne 2 ay dı ama! Korkuların,endişelerin,senaryo yazmaların ön planda olduğu bir 2 ay! Okulların kapanmasına az kalmıştı. Tabi ben aklımdan yazdığım tüm senaryoları arkadaşlarıma anlatıyorum. ''Ya şöyle olursa? Ya böyle olursa? Yoksa düştüm diye mi oldu ? '' Neyse bu 2 ay tahmin ettiğiniz gibi baya gergin geçti, evde de dışarıda da...
Serdar Bey Amerika'dan dönmüştü,artık tanışma zamanıydı. Acaba nasıl biriydi ? Ben hep merak ederim insanların fiziksel ve ruhsal özelliklerini. O an hastalığımı,gerginliğimi unuttum. Karşımda son derece klas duran bir doktor :) Gayet kibar,ilgili,sevecen,bakımlı bir adam. ''Evet evet bende büyüyünce böyle olmalıyım'' diye geçirdim içimden :) Serdar Bey, Elimizde ki rontgen filmlerini,tahlil sonuçlarını inceledikten sonra '' - Anjiyo yapmalıyız '' dedi. Haydaaaa...bu da neydi şimdi ? Bildiğim kadarı ile anjiyo kalp hastalarına yapılan bir işlemdi.'' - Doktor Bey,neden anjiyo ?  - Tümörün yakınında bir damar var. Bu damarın tümöre olan mesafesini bilmem gerekiyor.Bahsettiğim bu damardan renkli ilaç verilecek ve rontgen filmi çekilecek.Bu sayede damarın tümöre olan mesafesini görebileceğiz. '' o kadar doktora gitmiştim kimse bunu istememişti. '' - Peki nasıl yapılacak bu işlem ? - Kol altından bacağa giden bu damara girilecek ve ilaç oradan verilecek. '' Tahmin ettiğiniz gibi başımdan aşağı kaynar su dökülür.Korku salar yine 3.5 atarım.Canım acıyacakkkk ! Ama şu çok enteresandır ki Serdar Bey bacağın kesilmesi ile ilgili tek kelime etmez! Böyle bir ihtimal var bile demez ! Anjiyo olunacak merkezden gün alınır herşey ayarlanır ve o gün gelir! İşlemin yapılacağı odaya çağırılırım.Buz gibi bir yer ve ürkütücü. '' - Üzerinizde ki herşeyi çıkartın ve bu yeşil kıyafeti giyin ve şu masaya uzanın '' İçimde ki ses '' S.çtın Erdinç El-fatiha '' diyordu :) Çalışanlar çok ilgiliydi.Yaşım küçük olunca ekstra özen ve ilgi gösteriyorlardı. Korktuğumu ve yapacakları işin ne kadar ciddi olduğunu biliyorlardı. Ama ben çekeceğim acıyı bilmiyordum ! '' - Erdinç başını sağa çevir ve sol kolunu başının altına koy,iyice ger ama ve kıpırdama.Merak etme uyuşturacağız kolunu ve acı hissetmeyeceksin '' Ben ağlamaktan hiç dinlemiyordum bile söylenilenleri. Kol altından atar damara girdiler. Ama tabi bu o kadar kolay olmadı.İşlem tam bir saat sürdü. Bunu uzun uzun anlatıp sıkmak istemiyorum. Şunu söyleyim ki o 1 saat baya bir ömrümden çalmıştı.İşlem bitti,kolum sıkıca sarıldı. Bir kaç gün kıpırdamayacaktım. Atar damara girildiği için kanama olabilirdi ve durdurulması zor olabilirdi. Tabi ki ben korkudan put kesildim,günlerce!
Sonunda sonuç alındı ve Serdar Bey'in yanına gidildi. Evet çok zor 1 saat geçirmişti ama bu işlemden çıkacak olan sonuç çok ama çok kıymetliydi.Tabi  ben bunu doktorum dan bir zaman sonra öğrendim...Bacağımın kurtulması bu sonuca bağlıydı !

En Kötü İhtimal Bacağı Kesilir...

Kanser olduğumu öğrendiğim ilk andan sonra toparladım hemen kendimi. Çünkü son aşamaya gelmiştik.bütün tahlil ve tetkikler bitmişti. Şimdi doktorun ağzının içine bakma zamanıydı. O iki dudak arsından çıkacak kelimeleri duyacağım için kalp atışlarım hızlanmıştı. Beni doktor odasına almadılar.Ben de içeriye girmek istiyorum çırpınışları nafile ! Ailem görüştü ve çıktılar odadan. - Ne oldu,ne oldu ? - Doktor ne dedi ? - Şimdi ne yapacağız ? Cevap geldi hemen  -Başka bir doktora gideceğiz... Doktor bu konuda en doğru olan isimi önermişti bize.Prof.Dr.Serdar ÖZBARLAS. Bu son ve en doğru adresti ! Hemen o doktorun olduğu hastaneye doğru yola koyulduk. Bu arada duyduğumuz bu isimi telefon vasitasıyla araştırdık,soruşturduk. Evet adres gerçekten doğruydu !
15 yaşında olabilirdim ama gayet akıllı ve bilinçli bir çocuktum. Arabada anneme ısrarla doktorun başka birşey söyleyip söylemediğini sordum. İyi ki de sormuşum.'' - Erdinç sol bacağının femur kemiğinde tümör oluşmuş ve bunun vücudundan alınması lazım.Bu tümörün adı osteosarkom'muş. Doktor bizi bu konuda başarılı bir doktora yönlendirdi.Ben en kötü ihtimalle ne olur diye sordum ve ''En kötü ihtimalle bacağı kesilir ama bu en kötüsü'' cevabını aldım.Bunun olmaması için elimizden geleni yapacağız.Bu gideceğimiz doktor bunu engelleyecek'' dedi. Allahhhh ben başladım ağlamaya. Neden mi ? Eee..çünkü 3.5 atıyorum! canım yanacak,iğne yapılacak hatta ve hatta ameliyat olacağım! Tabi ki aklımda doktorun söylediği o en kötü ihtimal de var...Hastaneye ulaştık, hemen doktoru soruşturduk yerini bulduk.Olamaz ! Bir de ne duyalım ? Serdar Bey Amerika da ve 2 ay sonra gelecekti...Beklemekten başka yapacak bir şey yoktu...

Oğlum...Osteosarkom Yani Kemik Kanseri...!

Doktara gitme haftası gelmişti. Gerginliği uzun uzun anlatmak istemiyorum.Sizler de tahmin edersiniz ki korku endişe hat safhada ! İlk gittiğimiz yer bir futbol takımının masörü oldu. Çünkü biz hala düşmemden kaynaklanan bir sıkıntı olduğunu düşünüyorduk. Masör baktı,dokundu adamın yüzü tuhaf bir şekile büründü. ''Bu durum masörlük bir olay değil,doktora görünmelisiniz,emar çekilmeli! '' diyerek bizi futbol takımının doktoruna yönlendirdi. Tabi biz olayın ciddiyetini fark edince tek doktorla kalmayıp doktor doktor gezdik.Olayın enteresan tarafı her doktor aynı şeyi söylüyordu. '' Bu durum beni aşar,sizi bu konuda şu doktora yönlendirelim'' Ben artık tam yusuf,yusuf durumundayım. Neler oluyor anlamıyordum.
Annem ile birlikte hastanede koşturuyoruz. Yine bir çok tahliller yapılıyor. O kadar çok yorulmuşum ki hastane penceresi kenarında oturmuş, etrafı uçan güvercinleri seyrediyorum. Annem işlem yaptırmak için sırada bekliyor ve bir bayan ile konuşuyordu. Klasik hastahane muhabbeti ediyorlar bende onların konuşmalarını duyuyordum,  fakat annem bunun farkında değildi.
  
- Geçmiş olsun neyiniz var ?
 
- Ben rahatsız değilim, oğlum rahatsız
 
- Öylemi..rahatsızlığı ne peki ?
 
( Annem biraz duraksıyor )
 
- Osteosarkom, yani kemik kanseri !

Bir an donup kaldım. Gözlerimi bile kırpamıyordum.Anlamsız bir şekilde güvercinlere bakıyordum. Yanlış mı duydum acaba diyordum. Yoksa kanser mi demişti ? Ne duyduğumdan emindim ve kansere yakalandığımı o an tesadüf eseri öğrenmiştim. Gözümden bir kaç damla yaş akıyor ve anneme duyduğumu belli etmek istemiyordum. Hemen gözümdeki yaşı sildim. Henüz 15 yaşındaydım ama kanserin kötü bir hastalık olduğunu çok iyi biliyordum.Acaba ne olacaktı ? Ne yapacaktım ? Neler yaşayacaktım ? O an bunun gibi binlerce soru üremişti kafamın içinde..

En deli çağ da Osteosarkom'a Merhaba !

En deli çağ evet! Ergenlik dönemleri.Yaş 15 Lise 1.sınıf  2. dönem. İnek gibi ders çalışan aklını matematik,edebiyat ve psikoloji ile bozmuş bir öğrenci.
98 Mart ayındayız.Tenefüs zili çalar koşarak bahçeye çıkarız ve iki kale maç yaparız.Faul sonucu yere 2.80 uzanırım.''Ah...uff..aman falan '' derken toparlanır devam ederim.Zil çalar ders saati başlar.Öğretmen sınıfa girmeden biz iyice kudururuz tabi. Dedim ya deli çağ :) O birini iter diğeri ötekini altta kalanın canı çıksın misali ve bu sefer benim canım çıkar.Neyse toparlanırız yine,öğretmen sınıfa girer,ders başlar-biter eve gidiş zili çalar herkes evine..
Öğrenci eve gelince ne yapar üniformasını soyar elini,yüzünü yıkar vs...Eee bir de ergeniz ya üzerimizi değiştirirken kapıyı kapatırız.Ev halkı bizi görmesin ayıp,büyüdük :) Tam bu esnada kapı birden açılır,arkam dönük annem içeri girer.Bir anda '' ne oldu senin bacağına!'' tepkisi ile karşılaşırım.Sol bacak diz arkasında kocaman bir şişlik.ama öyle böyle değil baya bir büyük ve kaya kadar sert.Anneme gün içinde düştüğümü vs anlatırım ondan olabileceğini düşünürüm.Fakat durum o kadar hafife alınacak gibi görünmüyordur.Enteresan bir şişlik.Ee..anne bu hiç tatmin olur mu bu cevaplarla.'' - Ağrın ,sızın var mı ? - Hayır yok.- Yarın hemen doktora gidiyoruz! - Hayır anne bu hafta gidemeyiz full sınavlarım var ama önümüzde ki hafta olabilir.'' Annemle anlaşırım ve dediğim gibi doktor olayını önümüzde ki haftaya atarım.Yalnız annem oda dan çıktıktan sonra ben de başlar bir tedirginlik! - Bu ne lan böyle? Allah,Allah ! Baya da şişmiş ve sertleşmiş.Neyse yoktur bir şey'' der geçiştiririm kendi kendime.Nereden bilebilirdim ki o şişliğin kocaman bir tümör olduğunu ?
1 hafta yoğun bir sınav temposuyla soluksuz bir şekilde son bulur.Artık doktor zamanı gelmiştir.Ben de yusuf yusuf durumları.Neden mi ? Çünkü küçücük bir iğneden korkan ben kalkıp doktora gidecektim.Korkunun ecele faydası yok diyerek koyulduk doktor yoluna...İçimde enteresan bir korku vardı.Farkında olmadan Osteosarkom'a Merhaba demiştim aslında!

27 Mayıs 2011 Cuma

Artık Blogger'den Merhaba diyeceğim...

Veee ilk Merhaba mı diyorum :) Kanserle ilgili özgeçmişimi daha önceden farklı bir blog sayfasında paylaşırken ve devamında bu konuyla ilgili bir web sitesi açmışken(www.osteosarkom.tr.gg) şimdi de blogger den yazmaya karar verdim.Yazılarımda geçmişi,şimdi ki zamanı ve geleceğimi okuyacaksınız! Evet geleceği sadece Allah bilir.Böyle dediğinizi duyar gibiyim ama hayallerimi Allah ile birlikte sadece ben biliyorum :) Gelecek ile ilgili bu hayallerim gerçekleşeceği için ''geleceğimi okuyacaksınız'' dedim.Yazılarım da ''iki farklı hayatı yaşamış'' bir insanı okuyacaksınız.Nasıl yani mi?  Devamı gelecek merak etmeyin...
Sevgiler...